Hücredeki Mucize
Hücre Zarı
BaÅŸlangıçta bilim çevrelerinde, en küçük canlı birimi olarak hücre kabul edilmekteydi. Ancak daha sonra, hücreyi çevreleyen ve hacim olarak ondan çok daha küçük olan hücre zarı araÅŸtırmacıların karşısına adeta yeni bir canlı türü olarak çıktı. Çünkü hücreyi çepeçevre saran bu zar bir canlının, dahası ÅŸuurlu bir canlının, yani insanın temel özelliklerinden olan karar verme, hatırlama, deÄŸerlendirme gibi özellikler göstermekteydi. Peki 1 mm'nin yüzbinde biri kalınlığındaki bir zar bu özelliklere nasıl sahip olmuÅŸtur? Hayatımız boyunca farkında olmadan yaÅŸadığımız bu zardan 100 trilyon tanesi her an vücudumuzda kararlar almakta ve ÅŸu an dahi bunları uygulamaktadır. Hücre zarı hücrenin çevresini sınırlayan bir örtüdür. Ama görevi sadece hücreyi sarıp kuÅŸatmak deÄŸildir. Bu zar, hem komÅŸu hücrelerle iletiÅŸimi ve baÄŸlantıyı saÄŸlar, hem de en önemlisi, hücreye giriÅŸ çıkışı çok sıkı bir ÅŸekilde denetler. O kadar incedir ki sıradan mikroskopla deÄŸil ancak elektron mikroskobuyla ayırt edilebilir. Yapısının çift taraflı yaÄŸ tabakası ve tabaka üzerinde yer yer bulunan proteinlerden oluÅŸtuÄŸu tesbit edilmiÅŸtir. (Åžekil 6.1) Sadece canlı özelliÄŸi göstermekle kalmayıp bu zar, sahip olduÄŸu üstün karar verme yeteneÄŸi, hafızası ve gösterdiÄŸi akıl yüzünden hücrenin beyni olarak kabul edilir. ÅŸimdi, yaÄŸ ve protein gibi ÅŸuursuz moleküllerden oluÅŸan bu ince örtünün baÅŸardığı iÅŸleri, yani kendisine “canlı” ve “akıllı” dedirten özelliklerini inceleyelim. İlk olarak bu kadar iÅŸi baÅŸarabilen hücre zarının yapısına bir göz atalım. Zar çift taraflı, hem içe hem dışa doÄŸru dönük yaÄŸ moleküllerinden oluÅŸan uçsuz bucaksız bir duvara benzer. Bu yaÄŸ parçacıklarının arasında hücreye giriÅŸi ve çıkışı saÄŸlayan kapılar ve zarın dış ortamı tanımasını saÄŸlayan algılayıcılar vardır. Bu kapılar ve algılayıcılar protein moleküllerinden yapılmıştır. Hücre duvarının üzerinde yer alırlar ve hücreye yapılan tüm giriÅŸ ve çıkışları titiz bir biçimde denetlerler. (Åžekil 6.2) Kontrol Kimde?
Hücre zarının ilk görevi hücrenin organellerini sararak bir arada tutmasıdır. Ancak bundan çok daha karmaşık bir iÅŸ daha yapar; bu organellerdeki iÅŸlemlerin ve hücrenin yaÅŸamının devam edebilmesi için gerekli maddeleri dış ortamdan temin eder. Hücrenin dışındaki ortamda sayısız kimyasal madde vardır. O, bunların içinden hücrenin ihtiyaç duyduklarını tanır ve yalnızca onları içeri alır. Son derece ekonomiktir; hücrenin ihtiyaç duyduÄŸu miktardan fazlasını kesinlikle içeri almaz. Bu kadarla da kalmaz; bir yandan da hücrenin içindeki zararlı artıkları anında tesbit eder ve hiç zaman kaybetmeden dışarı atar. Zarın bir diÄŸer görevi de, beyinden veya vücudun çeÅŸitli bölgelerinden hormonlar vasıtasıyla taşınan mesajları anında hücrenin merkezine ulaÅŸtırmaktır. Belli ki, bu iÅŸleri yapabilmesi için hücre içindeki bütün faaliyetleri ve geliÅŸmeleri bilmeli, gerekli veya fazla olan maddelerin listesini çıkarmalı, stokları kontrol altında tutup, üstün bir hafıza ve karar verme yeteneÄŸine sahip olmalıdır. Acaba hangi “tesadüf” böyle “akıllı” bir yaÄŸ birikintisini meydana getirebilir?... Tüm evrim teorisini tek başına bir anda çökerten bu sorunun daha da ötesinde bir soru soralım; Sözünü ettiÄŸimiz iÅŸlemler sırasında ortaya çıkan “akıl”, zara ait olan bir akıl mıdır? Dikkat edin; bu saydıklarımızı yapan bir bilgisayar veya robot deÄŸil, yalnızca hücrenin etrafını çeviren, yaÄŸdan oluÅŸan ve üzerinde yer yer protein bulunan bir örtüdür. Bu kadar karmaşık iÅŸi hatasız yapabilen hücre zarında bir düşünme merkezi veya beyin de aramaya kalkmayın. Bulamazsınız. Çünkü, adı üzerinde kendisi sadece bir ‘zar'dır. İşte, hiçbir düşünme kabiliyeti olamayacak böyle bir yapıda bu kadar üstün özellikler sergileyen Allah'ın, insanlara kendi varlığını kanıtlayan bu kadar açık bir delil daha sunması, göz göre göre O'nu inkar edenleri bir kez daha mazeretsiz bırakmaktadır. Hücrenin KapılarıHücre zarında bazen bir pompa bazen de bir kapı gibi çalışan mekanizmalar vardır. (Åžekil 6.3-6.4-6.5-6.6-6.7) Bunlar hücrenin ihtiyacı olan maddeleri tanıyıp, seçip, büyük enerji harcayarak bu maddeleri hücre içine sokarlar. Bu tek cümleyle söylenip geçilebilecek bir ÅŸey deÄŸildir, çünkü bu iÅŸlem sırasında birçok mucize daha gerçekleÅŸir. Bu transferlerdeki birçok olayın sırrı halen çözülememiÅŸtir. Hücrenin yaÅŸamını devam ettirmesi için zarlardan geçmesi gereken maddeler arasında elektron ve hatta fotonlar, monatomik protonlar, ionlar, su gibi küçük moleküller, amino asit ve ÅŸeker gibi orta boy moleküller, proteinler ve nihayet DNA gibi makromoleküler yapılar bulunur. Bazen kapının kendisinden çok daha büyük bir molekül yüksek enerjiler harcanarak, birçok enzimin yardımıyla son derece özenli bir ÅŸekilde hücrenin içine alınır. Bazen geçirilecek madde geçeceÄŸi kapıya göre o kadar büyüktür ki, bu iÄŸne deliÄŸinden halatın geçirilmesine benzer. GeçiÅŸin saÄŸlanması için delik önce geniÅŸletilir, sonra yine eski haline döndürülür. Bu iÅŸlem esnasında, ne kapıya, ne geçen maddeye, ne de hücreye hiçbir zarar verilmez.
Hücrenin YutmasıPinositoz ve Ekzopinositoz; Hücre, kendi zarından kesecikler oluşturur. Bu kesecikler sayesinde depolama ve ulaştırma işleri yapılır. Pinositoz denilen işlemde hücre zarı bir miktar içeri gömülür, oluşan çukurun içine hücre dışında bulunan moleküller girer. Bu çukur içeri doğru iyice çekilerek hücre içine alınır ve bir kesecik oluşturulur. Bir anlamda hücre ihtiyacı olan maddeleri yutar.(Şekil 6.8 ve 6.9-b) Ekzopinositoz denilen işlemde ise hücre, kendi içinde bir kesecik oluşturur. Artık maddelerle doldurduğu bu keseciği hücre zarından dışarı atar. Böylece keseciğin taşıdığı maddeler dış ortama bırakılmış olur.(Şekil 6.9-a)
Kusursuz Uyum ve İşbirliÄŸiVücuttaki trilyonlarca hücre birbirleriyle akıl almaz bir iÅŸbirliÄŸi içindedir. ÖrneÄŸin saç tellerinizin hepsinin beraber uzamalarının nedeni kafa derisi hücrelerinin uyumundandır. İşte bu hassas iliÅŸki, hücre zarında bulunan ve diÄŸer hücrelerle iliÅŸkileri saÄŸlayan özel proteinler ve kancalara benzeyen uzantılar sayesinde olur. Bu mekanizmalar henüz insan anne karnında bir cenin halinde iken oluÅŸmaya baÅŸlar. Bölünme sırasında bazı hücreler bilinmeyen bir ÅŸekilde aniden farklı proteinler üretmeye baÅŸlarlar. Bu farklı üretimin sonucunda hücreler arasındaki yapısal farklılıklar ortaya çıkar. Bu deÄŸiÅŸimden hücre zarı da etkilenir ve dış yüzeyinde kancamsı uzantılar oluÅŸur. Bu uzantılar sayesinde ancak kendi cinslerinden olan hücrelere tutunabilirler. Böylece milyarlarca benzer hücre biraraya gelerek organları oluÅŸtururlar. Söz konusu kancaların neden ve nasıl oluÅŸtukları sorusu ise evrim teorisinin bir baÅŸka açmazıdır. Çünkü, bir kez daha görülmektedir ki; ortada bilinçli bir yaratılış vardır. Organize 100 Trilyon İşçi:Bir otomobil fabrikasının nasıl çalıştığını düşünelim. Fabrikadaki sözgelimi bin işçinin hepsinin disiplin ve uyum içinde çalışması gerekir. Bu organizasyonu saÄŸlamak için birçok denetleme sistemi ve emir-komuta zinciri kurulmuÅŸtur. Her bölüm kendisinden istenen parçayı üretir. ÖrneÄŸin bir yerde motor parçaları, baÅŸka bir bölümde ise kapılar yapılır. Herkes, hangi ürünün nerede kullanılacağını bilir. HerÅŸey kontrol altındadır. Ancak açıktır ki, eÄŸer aynı fabrikaya, araba üretiminden hiç haberi olmayan, alabildiÄŸine cahil bin kiÅŸi konursa ve bunlardan neyi nasıl üreteceklerini kendilerinin bulması istenirse büyük bir kargaÅŸa ve kaos ortaya çıkar. Buna karşın insan vücudunda bin deÄŸil, 100 trilyon “işçi” büyük bir uyum içinde çalışır. O halde bunlar, bir fabrikadaki işçilerden çok daha bilinçli ve eÄŸitimli olan hücrelerdir. Yalnızca kendi içlerindeki mucizevi iÅŸlemler deÄŸil, birbirleri arasındaki koordinasyon da aynı derecede göz kamaÅŸtırıcıdır. Birbirlerini zarlarındaki tanıma sistemleriyle tanırlar. Mide hücresi mide hücresini, saç hücresi saç hücresini tanır. Kaçınılmaz sorular yine karşımıza çıkmıştır: İki zar birbirini nasıl tanır? Bu işçileri kim eÄŸitmiÅŸtir? Nasıl olur da büyük bir sadakatle görevlerini yaparlar? 100 trilyon hücrenin her biri vücut için kendisinden istenileni yapar. Peki her hücre her an ne yapması gerektiÄŸini nereden bilir? ÖrneÄŸin bölünmenin olması istenen bölgedeki hücrelere beyin “bölün” emri verir. Bunun için salgılanan hormon denilen özel elçiler vardır. Her hormon ilgili hücreye giderek beynin mesajını iletir. Elçi, hücreye geldiÄŸinde mesajını hücre zarında bulunan algılayıcı proteine bildirir. Protein aldığı mesajı, merkeze bildirir. Hücre de bu emri anlar, karar alıp buna göre harekete geçer. Peki yine size soralım; bir yaÄŸ denizinin üzerindeki protein adasının verilen emri anlaması, bunu hücrenin merkezine bildirmesi, hücrenin bu emre itaat etmesi ve ömrünü nerede kullanılacağını bilmediÄŸi bir maddeyi üretmeye adaması sıradan bir bilgi olarak karşılanabilir mi? Elbette karşılanamaz. Üstelik biraz önce de belirttiÄŸimiz gibi zar üzerinde bulunan yüzlerce geçiÅŸ noktası, algılayıcılar, kontrolörler hepsi birbirlerinden haberli olarak, büyük bir uyumla hareket ederler. Oysa bunların hepsi bilinçsiz proteinlerdir. Hücre zarının bu saydığımız özelliklerini kendi kendine elde etmediÄŸi, bu sistemin baÅŸka biri tarafından yaratıldığı açıkça ortadadır. Böyle bir sistem elbette ki bir amaçla yaratılmıştır. Bundaki amaç, insanın kendisini yaratan sonsuz merhamet ve ÅŸefkat sahibi Allah'ın varlığını daha iyi anlayabilmesidir. Vicdan ve akıl sahibi bir insan, bu delilleri görür ve Allah'ı daha iyi tanır. Kuran’da müminlerin söz konusu bakış açısı şöyle anlatılır: Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda geliÅŸinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boÅŸuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateÅŸin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 190-191) Sıcak SavaÅŸ, Yakın Temas
İnsan vücudunun bağışıklık sisteminde gözle görülmeyen büyük bir savaÅŸ yaÅŸanır. Bu savaÅŸ her gün, her dakika, hatta her saniye sürmektedir. Çatışma, vücudu koruyan hücrelerle vücuda dışardan giren mikroplar ve virüsler arasında olur. Savaşın en ÅŸiddetli geçtiÄŸi an, yakın temas durumudur. Bu yakın temas anında bazı özel savunma hücrelerinin zarları önemli bir role sahiptirler. Savaşın ön saflarında görev yapan bu hücreler, her türlü yabancı maddeyi yakalayıp yutmakla görevlidirler. Bunu da zarları sayesinde yaparlar. Savunma hücrelerinin zarları vücuda girmiÅŸ olan zararlı yabancı maddeleri tesbit ederler. Zarın uzantıları gerektiÄŸi zaman uzayarak bakterileri, mikropları yakalar. (Åžekil 6.10) Düşman yakalandıktan sonra da zarın içinden geçirilerek, hücre tarafından yutulur. Hücre zarı bu savaÅŸta düşmanı tanımış, yakalamış ve yutmuÅŸtur. Hücre, düşmanı sindirir ve açığa çıkan maddeleri tekrar kullanarak vücuda yararlı hale getirir. Bazen de özel bazı hücreler yabancı maddeye yapışır ve onu hareketsiz kılarlar. Böylece düşmanı savaşçı hücrelere deÅŸifre ederler. Bu savaşın basamakları elbette burada yazıldığı kadar yalın deÄŸildir. Her basamakta haber alma, deÄŸerlendirme, ve arÅŸivleme gibi üstün “istihbarat” tekniklerinden yararlanılır. Görüldüğü gibi ortada son derece kompleks bir savaÅŸ mekanizması ve son derece üstün bir teknoloji iÅŸlemektedir. İnsan aklının, ÅŸu ana kadar ulaÅŸtığı son geliÅŸmelerle bile bir taklidini üretemediÄŸi bu mekanizma binlerce yıldır aynı mükemmellikte çalışmasını sürdüregelmektedir. Öyleyse ne gibi bir sonuca varmalıyız? Acaba mikroskopla bile zor görülebilen ve büyük bölümü yaÄŸ moleküllerinden ibaret olan hücre zarı, insanoÄŸlundan daha mı akıllıdır? Yoksa bu zar da, en üstün, en akıllı olduÄŸunu iddia eden insan da, kendilerinden çok daha üstün bir aklın kendilerine ilham ettiklerini mi yerine getirmektedirler? İşte gerçek budur ve bunun aksini iddia eden birisi hücrenin aklının kendi aklından daha üstün olduÄŸunu da kabul etmek zorundadır. Bazı kimseler de bütün olayı beyne baÄŸlayıp, “iÅŸte emirleri veren bir beyin var, herÅŸeyi o idare ediyor” gibi bir çıkarım yaparak kendilerince bütün olayların açıklamasını yakaladıklarını zannederler. Bu basit mantıkla büyük bir sırrı çözdüğüne inanan kiÅŸi, gerisini artık düşünmeye gerek duymaz. O an için rahatlamıştır. Kendisini rahatsız eden vicdanını bir süre için bastırmıştır. Daha fazla kurcalarsa yine içinden çıkamayacağı sorularla karşılaÅŸacağını anlar: “Beyin denen bu organ da aynı hücrelerden meydana gelmiyor mu? “Beynin verdiÄŸi emirleri beyindeki bu mikroskobik yaÄŸ ve protein yığınları mı kararlaÅŸtırıyor? EÄŸer öyleyse beynin hangi hücreleri emir veriyor? Yoksa bir kısmı biraraya gelip ortak kararlar mı alıyorlar? Bu akılsız, ÅŸuursuz hücreler biraraya gelince birdenbire, haber alma, karar verme, emir verme gibi soyut kavramları nereden öğreniyorlar ve kusursuzca uygulamaya baÅŸlıyorlar..
İnsan daha tek bir hücre halindeyken ve ortada beyin diye birÅŸey yokken, bu hücrenin bölünmesini, bölünen hücrelerin farklılaÅŸmasını, aralarındaki akıl almaz koordinasyonu hangi beyin yönetiyor? Annesinin beyni mi? Oysa annenin kanı bile bebeÄŸinkiyle karışmıyor... Diyelim yine kanaati gelmedi. Peki, dış döllenme yoluyla, daha tek bir hücre halindeyken geliÅŸimine kavanozda baÅŸlayan bir “tüp bebek” emirleri hangi beyinden alıyor. Ya da tavuÄŸun üstüne oturup ısıttığı döllenmiÅŸ bir yumurta, minik bir civciv olana kadar hangi beyin tarafından yönetiliyor? Tek bir hücreden civcivi ya da insan yavrusunu beyniyle birlikte yaratan baÅŸka bir gizli beyin mi var?... İşte inkarcı insan düşünmeye baÅŸladığında bu gibi sorularla karşılaÅŸacağını ve sonunda yine karşısında Allah'ın apaçık varlığını ve üstün yaratışını bulacağını anlar. Bu yüzden olayları derinlemesine ve geniÅŸ bir perspektifle düşünmekten sürekli kaçar. Çünkü inkarın mantığı sürekli olarak Allah'la karşılaÅŸmaktan kaçmaya, O'nu hatırlatan, O'na götüren, O'nun varlığını ispatlayan herÅŸeye gözünü kapamaya ve O'nun yerini dolduracağını sandığı en ufak bir ihtimale bile can havliyle sarılmaya dayanır. Bu nedenle Allah'ı tanımayan inkarcı, ister istemez kendi yaratılışını, varlığını ve yaÅŸamının devamını trilyonlarca hücreye, hatta bunları da oluÅŸturan moleküllere ve atomlara baÄŸlamaktadır ya da diÄŸer deyimle bütün bunların sayısı kadar ilahlar edinmiÅŸtir. Yukarıda anlattığımız kusursuz koordinasyonu saÄŸlayan ve kaynağını görünürde hiçbir yerde bulamadığımız emirlere gelince, bu emirlerin nereden ve niçin geldiÄŸi bir ayette şöyle bildirilmektedir:
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.
|