< <
8 / total: 13

Hücre Zarı

hücre zarı, fosfolipit, yapısı

(Şekil 6.1) Kalınlığı milimetrenin yaklaşık yüzbinde biri kadar olan hücre zarının fosfolipit yapısı.

Başlangıçta bilim çevrelerinde, en küçük canlı birimi olarak hücre kabul edilmekteydi. Ancak daha sonra, hücreyi çevreleyen ve hacim olarak ondan çok daha küçük olan hücre zarı araştırmacıların karşısına adeta yeni bir canlı türü olarak çıktı. Çünkü hücreyi çepeçevre saran bu zar bir canlının, dahası şuurlu bir canlının, yani insanın temel özelliklerinden olan karar verme, hatırlama, değerlendirme gibi özellikler göstermekteydi. Peki 1 mm'nin yüzbinde biri kalınlığındaki bir zar bu özelliklere nasıl sahip olmuştur?

Hayatımız boyunca farkında olmadan yaşadığımız bu zardan 100 trilyon tanesi her an vücudumuzda kararlar almakta ve şu an dahi bunları uygulamaktadır.

Hücre zarı hücrenin çevresini sınırlayan bir örtüdür. Ama görevi sadece hücreyi sarıp kuÅŸatmak deÄŸildir. Bu zar, hem komÅŸu hücrelerle iletiÅŸimi ve baÄŸlantıyı saÄŸlar, hem de en önemlisi, hücreye giriÅŸ çıkışı çok sıkı bir ÅŸekilde denetler. O kadar incedir ki sıradan mikroskopla deÄŸil ancak elektron mikroskobuyla ayırt edilebilir. Yapısının çift taraflı yaÄŸ tabakası ve tabaka üzerinde yer yer bulunan proteinlerden oluÅŸtuÄŸu tesbit edilmiÅŸtir. (Åžekil 6.1) Sadece canlı özelliÄŸi göstermekle kalmayıp bu zar, sahip olduÄŸu üstün karar verme yeteneÄŸi, hafızası ve gösterdiÄŸi akıl yüzünden hücrenin beyni olarak kabul edilir. ÅŸimdi, yaÄŸ ve protein gibi ÅŸuursuz moleküllerden oluÅŸan bu ince örtünün baÅŸardığı iÅŸleri, yani kendisine “canlı” ve “akıllı” dedirten özelliklerini inceleyelim.

İlk olarak bu kadar işi başarabilen hücre zarının yapısına bir göz atalım. Zar çift taraflı, hem içe hem dışa doğru dönük yağ moleküllerinden oluşan uçsuz bucaksız bir duvara benzer. Bu yağ parçacıklarının arasında hücreye girişi ve çıkışı sağlayan kapılar ve zarın dış ortamı tanımasını sağlayan algılayıcılar vardır. Bu kapılar ve algılayıcılar protein moleküllerinden yapılmıştır. Hücre duvarının üzerinde yer alırlar ve hücreye yapılan tüm giriş ve çıkışları titiz bir biçimde denetlerler. (Şekil 6.2)

Kontrol Kimde?

pankreas, hücre, hücre zarı

(Şekil 6.2) Pankreas hücresinin zarı (yanda). Bu zarın mozaik modele göre büyütülmüş hali (üstte).

Hücre zarının ilk görevi hücrenin organellerini sararak bir arada tutmasıdır. Ancak bundan çok daha karmaşık bir iş daha yapar; bu organellerdeki işlemlerin ve hücrenin yaşamının devam edebilmesi için gerekli maddeleri dış ortamdan temin eder. Hücrenin dışındaki ortamda sayısız kimyasal madde vardır. O, bunların içinden hücrenin ihtiyaç duyduklarını tanır ve yalnızca onları içeri alır. Son derece ekonomiktir; hücrenin ihtiyaç duyduğu miktardan fazlasını kesinlikle içeri almaz. Bu kadarla da kalmaz; bir yandan da hücrenin içindeki zararlı artıkları anında tesbit eder ve hiç zaman kaybetmeden dışarı atar. Zarın bir diğer görevi de, beyinden veya vücudun çeşitli bölgelerinden hormonlar vasıtasıyla taşınan mesajları anında hücrenin merkezine ulaştırmaktır.

Belli ki, bu işleri yapabilmesi için hücre içindeki bütün faaliyetleri ve gelişmeleri bilmeli, gerekli veya fazla olan maddelerin listesini çıkarmalı, stokları kontrol altında tutup, üstün bir hafıza ve karar verme yeteneğine sahip olmalıdır.

Acaba hangi “tesadüf” böyle “akıllı” bir yaÄŸ birikintisini meydana getirebilir?...

Tüm evrim teorisini tek başına bir anda çökerten bu sorunun daha da ötesinde bir soru soralım; Sözünü ettiÄŸimiz iÅŸlemler sırasında ortaya çıkan “akıl”, zara ait olan bir akıl mıdır?

Dikkat edin; bu saydıklarımızı yapan bir bilgisayar veya robot deÄŸil, yalnızca hücrenin etrafını çeviren, yaÄŸdan oluÅŸan ve üzerinde yer yer protein bulunan bir örtüdür. Bu kadar karmaşık iÅŸi hatasız yapabilen hücre zarında bir düşünme merkezi veya beyin de aramaya kalkmayın. Bulamazsınız. Çünkü, adı üzerinde kendisi sadece bir ‘zar'dır.

İşte, hiçbir düşünme kabiliyeti olamayacak böyle bir yapıda bu kadar üstün özellikler sergileyen Allah'ın, insanlara kendi varlığını kanıtlayan bu kadar açık bir delil daha sunması, göz göre göre O'nu inkar edenleri bir kez daha mazeretsiz bırakmaktadır.

Hücrenin Kapıları

Hücre zarında bazen bir pompa bazen de bir kapı gibi çalışan mekanizmalar vardır. (Şekil 6.3-6.4-6.5-6.6-6.7) Bunlar hücrenin ihtiyacı olan maddeleri tanıyıp, seçip, büyük enerji harcayarak bu maddeleri hücre içine sokarlar. Bu tek cümleyle söylenip geçilebilecek bir şey değildir, çünkü bu işlem sırasında birçok mucize daha gerçekleşir. Bu transferlerdeki birçok olayın sırrı halen çözülememiştir. Hücrenin yaşamını devam ettirmesi için zarlardan geçmesi gereken maddeler arasında elektron ve hatta fotonlar, monatomik protonlar, ionlar, su gibi küçük moleküller, amino asit ve şeker gibi orta boy moleküller, proteinler ve nihayet DNA gibi makromoleküler yapılar bulunur. Bazen kapının kendisinden çok daha büyük bir molekül yüksek enerjiler harcanarak, birçok enzimin yardımıyla son derece özenli bir şekilde hücrenin içine alınır. Bazen geçirilecek madde geçeceği kapıya göre o kadar büyüktür ki, bu iğne deliğinden halatın geçirilmesine benzer. Geçişin sağlanması için delik önce genişletilir, sonra yine eski haline döndürülür. Bu işlem esnasında, ne kapıya, ne geçen maddeye, ne de hücreye hiçbir zarar verilmez.

hücre zarı, aktif taşıma, difüzyon

(Şekil 6.3) Zar üzerindeki birbirinden farklı türde kapılar, farklı maddeleri, farklı enzimler yardımıyla hücre içine alırlar. Genel olarak iki farklı tip kapı proteini vardır. Birincisi enerji harcayarak (aktif taşıma) geçiş yapılan kapılar. Gerekli olan maddeyi seçip içeri alan veya içerden dışarı atan taşıyıcı proteinlerdir.

İkinci tip kapılar gerekli zamanlarda açılıp, belirli maddelerin serbestçe geçebilmelerine olanak tanıyan kanal proteinleridir. Bu geçiş sırasında enerji harcanmaz . Bazı küçük maddeler ise hücre zarından herhangi bir kapıya gerek kalmadan serbestçe geçebilirler. Buna serbest difüzyon denir.

 

sodyum, potasyum

(Şekil 6.4) Na-K pompasının çalışma şekli.
1) Hücre içerisindeki NA+ kendisine özel bölmeye yerleşiyor.
2) ATP enerjisi pompayı aktif hale getiriyor.
3) Kapı açılıyor ve Na+ dışarı atılıyor.
4) Dış ortamda bulunan potasyum kendisine ait bölüme yerleşiyor.
5) ATP'den gelen enerjiyle kapı bir kez daha çalışıyor.
6) K içeri alınıyor.

 

hücre zarı kanalı

(Şekil 6.5) Hücre zarı kanalının açık ve kapalı halini gösteren şema. Bu kanalların açık veya kapalı olmasına neyin karar verdiği bilinmiyor.

 

hücre zarı

(Şekil 6.6) Bazı hücrelerde madde alışverişi birçok aşama sonucunda meydana gelir. Şekilde çift katlı hücre zarına sahip bir bakterinin zarından içeri madde alınışı gösterilmektedir. İlk zarda bulunan kanal proteinlerinden geçen çözelti, periplazmik aralıkta bulunan bir protein tarafından (periplazmik substrat proteinleri) yakalanır. Protein-çözelti ikilisi ikinci zarda bulunan seçici geçirgen bir kapıya yapışırlar. Proteinin yapısında meydana gelen değişim, katı maddenin geçirgen kapının içine girmesini sağlar. İkinci kapı da ATP hidrolizi adlı işlemden aldığı enerjiyle maddeyi hücre içine sokar.

 

hücre zarı

(Şekil 6.7) Hücre zarında bulunan protein kapılar son derece karmaşık ve üstün yapıdadırlar. Farklı görevler için farklı kapılar mevcuttur.Şekilde bir bakterinin (rhodopseudomonas viridis) fotosentetik reaksiyon merkezinin X-ışınları yardımıyla belirlenmiş yapısı görülmektedir. Bu kapının görevi ışık enerjisini elektron transferi için kullanmaktır. Güneş'ten gelen fotonun enerjisini alıp, bir nanosaniye (saniyenin milyarda biri) içinde elektronu hücre zarından içeriye büyük bir hızla taşır. Hücre içine giren elektron diğer elektron taşıma sistemleri tarafından tepkimelere sokulmak üzere yakalanır.

Protein kompleksi dört farklı proteinin (L,M,H ve sitokrom) birleşmesinden oluşmuştur. Üstteki şekilde elektronu taşıyan proteinler koyu renkle gösterilmiştir.

Tek bir elektronu tepkimeye sokmak için son derece gelişmiş bir mekanizmanın, 1 metrenin ancak ikiyüzellimilyonda biri kadar bir alanda kurulmuş olması ve görevini saniyenin milyarda biri kadar kısa bir sürede yerine getirmesi tek başına bir yaratılış delilidir.

Hücrenin Yutması

Pinositoz ve Ekzopinositoz; Hücre, kendi zarından kesecikler oluşturur. Bu kesecikler sayesinde depolama ve ulaştırma işleri yapılır. Pinositoz denilen işlemde hücre zarı bir miktar içeri gömülür, oluşan çukurun içine hücre dışında bulunan moleküller girer. Bu çukur içeri doğru iyice çekilerek hücre içine alınır ve bir kesecik oluşturulur. Bir anlamda hücre ihtiyacı olan maddeleri yutar.(Şekil 6.8 ve 6.9-b)

Ekzopinositoz denilen işlemde ise hücre, kendi içinde bir kesecik oluşturur. Artık maddelerle doldurduğu bu keseciği hücre zarından dışarı atar. Böylece keseciğin taşıdığı maddeler dış ortama bırakılmış olur.(Şekil 6.9-a)

pinositoz pinositoz

(Åžekil 6.8)
Tek hücreli bir canlı olan amipte görülen pinositoz. İçeri alınan madde lizozomlarla çevrilerek sindiriliyor. (Lizozom: İçinde sindirim enzimleri bulunan organel)

(Åžekil 6.9)
a) Hücre içinde oluşturulan keseciğin hücre zarına kaynaştırılarak kesecik içindeki maddelerin dışarı atılması.
b) Hücre zarında oluşturulan kesecik sayesinde hücrenin gerekli maddeleri içeri alması.

Kusursuz Uyum ve İşbirliği

Vücuttaki trilyonlarca hücre birbirleriyle akıl almaz bir işbirliği içindedir. Örneğin saç tellerinizin hepsinin beraber uzamalarının nedeni kafa derisi hücrelerinin uyumundandır.

İşte bu hassas ilişki, hücre zarında bulunan ve diğer hücrelerle ilişkileri sağlayan özel proteinler ve kancalara benzeyen uzantılar sayesinde olur. Bu mekanizmalar henüz insan anne karnında bir cenin halinde iken oluşmaya başlar. Bölünme sırasında bazı hücreler bilinmeyen bir şekilde aniden farklı proteinler üretmeye başlarlar. Bu farklı üretimin sonucunda hücreler arasındaki yapısal farklılıklar ortaya çıkar. Bu değişimden hücre zarı da etkilenir ve dış yüzeyinde kancamsı uzantılar oluşur. Bu uzantılar sayesinde ancak kendi cinslerinden olan hücrelere tutunabilirler. Böylece milyarlarca benzer hücre biraraya gelerek organları oluştururlar.

Söz konusu kancaların neden ve nasıl oluştukları sorusu ise evrim teorisinin bir başka açmazıdır. Çünkü, bir kez daha görülmektedir ki; ortada bilinçli bir yaratılış vardır.

Organize 100 Trilyon İşçi:

Bir otomobil fabrikasının nasıl çalıştığını düşünelim. Fabrikadaki sözgelimi bin işçinin hepsinin disiplin ve uyum içinde çalışması gerekir. Bu organizasyonu sağlamak için birçok denetleme sistemi ve emir-komuta zinciri kurulmuştur. Her bölüm kendisinden istenen parçayı üretir. Örneğin bir yerde motor parçaları, başka bir bölümde ise kapılar yapılır. Herkes, hangi ürünün nerede kullanılacağını bilir. Herşey kontrol altındadır.

Ancak açıktır ki, eğer aynı fabrikaya, araba üretiminden hiç haberi olmayan, alabildiğine cahil bin kişi konursa ve bunlardan neyi nasıl üreteceklerini kendilerinin bulması istenirse büyük bir kargaşa ve kaos ortaya çıkar.

Buna karşın insan vücudunda bin deÄŸil, 100 trilyon “işçi” büyük bir uyum içinde çalışır. O halde bunlar, bir fabrikadaki işçilerden çok daha bilinçli ve eÄŸitimli olan hücrelerdir. Yalnızca kendi içlerindeki mucizevi iÅŸlemler deÄŸil, birbirleri arasındaki koordinasyon da aynı derecede göz kamaÅŸtırıcıdır. Birbirlerini zarlarındaki tanıma sistemleriyle tanırlar. Mide hücresi mide hücresini, saç hücresi saç hücresini tanır.

Kaçınılmaz sorular yine karşımıza çıkmıştır: İki zar birbirini nasıl tanır? Bu işçileri kim eğitmiştir? Nasıl olur da büyük bir sadakatle görevlerini yaparlar?

100 trilyon hücrenin her biri vücut için kendisinden istenileni yapar. Peki her hücre her an ne yapması gerektiÄŸini nereden bilir? ÖrneÄŸin bölünmenin olması istenen bölgedeki hücrelere beyin “bölün” emri verir. Bunun için salgılanan hormon denilen özel elçiler vardır. Her hormon ilgili hücreye giderek beynin mesajını iletir. Elçi, hücreye geldiÄŸinde mesajını hücre zarında bulunan algılayıcı proteine bildirir. Protein aldığı mesajı, merkeze bildirir. Hücre de bu emri anlar, karar alıp buna göre harekete geçer.

Peki yine size soralım; bir yağ denizinin üzerindeki protein adasının verilen emri anlaması, bunu hücrenin merkezine bildirmesi, hücrenin bu emre itaat etmesi ve ömrünü nerede kullanılacağını bilmediği bir maddeyi üretmeye adaması sıradan bir bilgi olarak karşılanabilir mi? Elbette karşılanamaz.

Üstelik biraz önce de belirttiğimiz gibi zar üzerinde bulunan yüzlerce geçiş noktası, algılayıcılar, kontrolörler hepsi birbirlerinden haberli olarak, büyük bir uyumla hareket ederler.

Oysa bunların hepsi bilinçsiz proteinlerdir. Hücre zarının bu saydığımız özelliklerini kendi kendine elde etmediği, bu sistemin başka biri tarafından yaratıldığı açıkça ortadadır.

Böyle bir sistem elbette ki bir amaçla yaratılmıştır. Bundaki amaç, insanın kendisini yaratan sonsuz merhamet ve ÅŸefkat sahibi Allah'ın varlığını daha iyi anlayabilmesidir. Vicdan ve akıl sahibi bir insan, bu delilleri görür ve Allah'ı daha iyi tanır. Kuran’da müminlerin söz konusu bakış açısı şöyle anlatılır:

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda geliÅŸinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boÅŸuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateÅŸin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 190-191)

Sıcak Savaş, Yakın Temas

makrofaj, fagositoz

(Şekil 6.10) Fagositoz olarak adlandırılan olayda makrofaj çok sayıdaki bakteriyi yutmak için uzanıyor.

İnsan vücudunun bağışıklık sisteminde gözle görülmeyen büyük bir savaş yaşanır. Bu savaş her gün, her dakika, hatta her saniye sürmektedir. Çatışma, vücudu koruyan hücrelerle vücuda dışardan giren mikroplar ve virüsler arasında olur. Savaşın en şiddetli geçtiği an, yakın temas durumudur.

Bu yakın temas anında bazı özel savunma hücrelerinin zarları önemli bir role sahiptirler. Savaşın ön saflarında görev yapan bu hücreler, her türlü yabancı maddeyi yakalayıp yutmakla görevlidirler. Bunu da zarları sayesinde yaparlar. Savunma hücrelerinin zarları vücuda girmiÅŸ olan zararlı yabancı maddeleri tesbit ederler. Zarın uzantıları gerektiÄŸi zaman uzayarak bakterileri, mikropları yakalar. (Åžekil 6.10) Düşman yakalandıktan sonra da zarın içinden geçirilerek, hücre tarafından yutulur. Hücre zarı bu savaÅŸta düşmanı tanımış, yakalamış ve yutmuÅŸtur. Hücre, düşmanı sindirir ve açığa çıkan maddeleri tekrar kullanarak vücuda yararlı hale getirir. Bazen de özel bazı hücreler yabancı maddeye yapışır ve onu hareketsiz kılarlar. Böylece düşmanı savaşçı hücrelere deÅŸifre ederler. Bu savaşın basamakları elbette burada yazıldığı kadar yalın deÄŸildir. Her basamakta haber alma, deÄŸerlendirme, ve arÅŸivleme gibi üstün “istihbarat” tekniklerinden yararlanılır.

Görüldüğü gibi ortada son derece kompleks bir savaş mekanizması ve son derece üstün bir teknoloji işlemektedir. İnsan aklının, şu ana kadar ulaştığı son gelişmelerle bile bir taklidini üretemediği bu mekanizma binlerce yıldır aynı mükemmellikte çalışmasını sürdüregelmektedir. Öyleyse ne gibi bir sonuca varmalıyız? Acaba mikroskopla bile zor görülebilen ve büyük bölümü yağ moleküllerinden ibaret olan hücre zarı, insanoğlundan daha mı akıllıdır? Yoksa bu zar da, en üstün, en akıllı olduğunu iddia eden insan da, kendilerinden çok daha üstün bir aklın kendilerine ilham ettiklerini mi yerine getirmektedirler? İşte gerçek budur ve bunun aksini iddia eden birisi hücrenin aklının kendi aklından daha üstün olduğunu da kabul etmek zorundadır.

Bazı kimseler de bütün olayı beyne baÄŸlayıp, “iÅŸte emirleri veren bir beyin var, herÅŸeyi o idare ediyor” gibi bir çıkarım yaparak kendilerince bütün olayların açıklamasını yakaladıklarını zannederler. Bu basit mantıkla büyük bir sırrı çözdüğüne inanan kiÅŸi, gerisini artık düşünmeye gerek duymaz. O an için rahatlamıştır. Kendisini rahatsız eden vicdanını bir süre için bastırmıştır. Daha fazla kurcalarsa yine içinden çıkamayacağı sorularla karşılaÅŸacağını anlar: “Beyin denen bu organ da aynı hücrelerden meydana gelmiyor mu? “Beynin verdiÄŸi emirleri beyindeki bu mikroskobik yaÄŸ ve protein yığınları mı kararlaÅŸtırıyor? EÄŸer öyleyse beynin hangi hücreleri emir veriyor? Yoksa bir kısmı biraraya gelip ortak kararlar mı alıyorlar? Bu akılsız, ÅŸuursuz hücreler biraraya gelince birdenbire, haber alma, karar verme, emir verme gibi soyut kavramları nereden öğreniyorlar ve kusursuzca uygulamaya baÅŸlıyorlar..

makrofajlar, fagositoz, savunma sistemi makrofajlar, fagositoz, savunma sistemi

(Şekil 6.11) Makrofajlar vücudun savunma sisteminde ön saflarda savaşan askerlerdir. Kandaki her türlü yabancı maddeyi yutar ve sindirirler. Diğer bir görevleri düşmanla karşılaştıklarında yardımcı T hücrelerini olay yerine çağırmaktır. Alttaki fotoğrafta bir makrofaj, uzantısının yardımıyla bir bakteriyi yakalamaya çalışırken görülüyor. Yukarıdakinde ise makrofaj vücuda giren yağ damlacıklarını yutmaya çalışıyor.

İnsan daha tek bir hücre halindeyken ve ortada beyin diye birÅŸey yokken, bu hücrenin bölünmesini, bölünen hücrelerin farklılaÅŸmasını, aralarındaki akıl almaz koordinasyonu hangi beyin yönetiyor? Annesinin beyni mi? Oysa annenin kanı bile bebeÄŸinkiyle karışmıyor... Diyelim yine kanaati gelmedi. Peki, dış döllenme yoluyla, daha tek bir hücre halindeyken geliÅŸimine kavanozda baÅŸlayan bir “tüp bebek” emirleri hangi beyinden alıyor. Ya da tavuÄŸun üstüne oturup ısıttığı döllenmiÅŸ bir yumurta, minik bir civciv olana kadar hangi beyin tarafından yönetiliyor? Tek bir hücreden civcivi ya da insan yavrusunu beyniyle birlikte yaratan baÅŸka bir gizli beyin mi var?...

İşte inkarcı insan düşünmeye başladığında bu gibi sorularla karşılaşacağını ve sonunda yine karşısında Allah'ın apaçık varlığını ve üstün yaratışını bulacağını anlar. Bu yüzden olayları derinlemesine ve geniş bir perspektifle düşünmekten sürekli kaçar.

Çünkü inkarın mantığı sürekli olarak Allah'la karşılaşmaktan kaçmaya, O'nu hatırlatan, O'na götüren, O'nun varlığını ispatlayan herşeye gözünü kapamaya ve O'nun yerini dolduracağını sandığı en ufak bir ihtimale bile can havliyle sarılmaya dayanır. Bu nedenle Allah'ı tanımayan inkarcı, ister istemez kendi yaratılışını, varlığını ve yaşamının devamını trilyonlarca hücreye, hatta bunları da oluşturan moleküllere ve atomlara bağlamaktadır ya da diğer deyimle bütün bunların sayısı kadar ilahlar edinmiştir.

Yukarıda anlattığımız kusursuz koordinasyonu sağlayan ve kaynağını görünürde hiçbir yerde bulamadığımız emirlere gelince, bu emirlerin nereden ve niçin geldiği bir ayette şöyle bildirilmektedir:

Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.
(Talak Suresi, 12)

 

8 / total 13
Harun Yahya'nın Hücredeki Mucize kitabını online okuyabilir, facebook, twitter gibi sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz.
Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top