Büyük balık küçük balığı avlar", "güçlü olan kazanır"… Bu gibi deyimler doÄŸadaki canlılar arasındaki iliÅŸkileri tanımlamada çok sık kullanılan cümlelerdir. Evrim teorisinin de bazı temel ilkelerini oluÅŸturan bu ifadeler aslında gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır.
DoÄŸadaki canlılar detaylı incelendiÄŸinde bilinenden çok farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Canlılar, varlıklarını sürdürmek ve üreyebilmek için evrimcilerin iddia ettiÄŸi gibi bir "savaÅŸ" vermezler; aksine diÄŸer canlılara karşı son derece "fedakar" tavırlar sergilerler. ÖrneÄŸin bazı küçük kuÅŸlar, sürülerine doÄŸru yaklaÅŸmakta olan kartal ya da atmaca gibi yırtıcı kuÅŸları gördüklerinde, çığlıklar atarak bu tehlikeyi sürüye haber verirler ve saldırganın dikkatini sürüden çok "kendilerine" çekerler. Bu da çığlık atan kuÅŸun saÄŸ kalabilme olasılığını büyük ölçüde azaltır. Yani bu kuÅŸ, sürüdeki yüzlerce kuÅŸ için kendi yaÅŸamını tehlikeye atmaktadır.
BilindiÄŸi gibi canlıların soylarını devam ettirebilmeleri için üremeleri gerekir. Ancak çoÄŸu zaman üremek tek başına yeterli deÄŸildir. Yeni doÄŸan yavrunun büyümesi için özel bir bakım gereklidir. Yani hayvanlar yavrularına karşı "koruma ve gözetme" gibi bir ihtiyaç duymazlarsa, yeni doÄŸan canlı kendi kendine bakamayacağından ölecektir. DoÄŸaya baktığımızda ise, bu "yavruları koruma ve gözetme duygusunun" en vahÅŸisinden en uysalına kadar tüm canlılarda mevcut olduÄŸunu görürüz. Son derece vahÅŸi olan timsahlar, kaplanlar yavruları söz konusu olduÄŸunda uysal, fedakar ve ÅŸefkatli canlılara dönüÅŸmektedirler.
Hayvanlar arasında en vahÅŸilerinden biri olarak bilinen timsahlar, 3 ay boyunca yumurtalarının başından bir an bile ayrılmadan onları korumaktadırlar. Yine baÅŸka bir örnek olarak yaÄŸmur kuÅŸu, yavrusunu koruyabilmek için yaralı taklidi yaparak düÅŸmanını kendi üzerine çeker.
Evrim teorisinin savunucuları canlılarda, özellikle de yavrulara karşı gösterilen fedakarlığı açıklamak için bunun, içgüdüsel bir davranış olduÄŸunu söylerler. Peki içgüdü tam olarak ne demektir?
Evrimciler içgüdüyü "canlıların içinden gelen bir ses" olarak tanımlarlar. İddialarına göre bir örümceÄŸe, bir kuÅŸa, bir aslana ya da küçük bir böceÄŸe neslini devam ettirmesi için fedakarlık yapması gerektiÄŸini, içinden gelen bir ses fısıldamaktadır. Bu sesin kaynağının ne olduÄŸu sorulduÄŸunda ise "tabiat ana" gibi anlamsız bir cevap verirler. Evrimcilere göre doÄŸadaki her özellik doÄŸanın kendi mucizesidi. Bunun ne kadar içi boÅŸ ve anlamsız bir iddia olduÄŸu açıkça ortadadır. Çünkü doÄŸa kendisi yaratılmıştır ve bildiÄŸimiz taÅŸlardan, çiçeklerden, aÄŸaçlardan, nehirlerden ve daÄŸlardan oluÅŸur. Ve bu sayılanların hiçbirinin biraraya gelip herhangi bir canlıyı oluÅŸturamayacağı, ona akıl ürünü bir özellik kazandıramayacağı çok açıktır. Bu durumda karşımıza çıkan gerçek çok açıktır: DoÄŸa, içindeki tüm canlılarla birlikte üstün kudret sahibi bir Yaratıcı'nın eseridir. Ve o Yaratıcı bize kendisini ÅŸöyle tanıtır:
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her ÅŸeyi kuÅŸatandır. (Nisa Suresi, 126)
Aslında teorinin kurucusu olan Darwin'in kendisi bile bu mantık hezimetinin daha başından beri farkındaydı. 1859 yılında yazdığı "Türlerin Kökeni" adlı kitabında, teorisi ile ilgili endiÅŸelerini ÅŸöyle dile getiriyordu: "İçgüdülerin birçoÄŸu öylesine ÅŸaşırtıcıdır ki, onların geliÅŸimi okura belki teorimi tümüyle yıkmaya yeter güçte görünecektir."
Darwin'e göre doÄŸadaki sistem güçlü olanın güçsüz olan üstündeki hakimiyeti üzerine kuruluydu. Yani bir canlı evrimleÅŸerek diÄŸerlerine göre daha üstün özelliklere sahip bir hale geliyor ve ancak bu ÅŸekilde hayatta kalmayı baÅŸarabiliyordu, güçsüz olanlarsa yok oluyorlardı. Darwin'in teorisinde "DoÄŸal Seleksiyon" adı ile anılan bu mekanizma önemli bir yer tutuyordu. Ancak Darwin, doÄŸadaki canlıları inceledikçe karşılaÅŸtığı fedakarlık örnekleri karşısında, aklına takılan ve cevaplayamadığı pek çok soruyla karşılaÅŸtı.
Canlılar kendilerinden hiç beklenmeyecek akıl gösterileri sergileyerek, kimi zaman da kendi hayatlarını tehlikeye atarak birbirleriyle yardımlaşıyorlardı.
DoÄŸadaki yardımlaÅŸma örneklerine baktığımızda bunların tesadüfen ya da kendi kendilerine oluÅŸamayacakları açık bir ÅŸekilde görülmektedir. Yavrularına karşı ÅŸefkat gösteren tüm canlılar Allah'ın vahyi ile hareket etmektedirler onlara yavrularını korumayı öÄŸreten de fedakarlık yaptıran da alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Tüm evren Allah tarafından yaratılmıştır ve yeryüzündeki bütün canlılarda yaratılmış olduklarını kanıtlayan deliller vardır. Åžu ana kadar bahsettiÄŸimiz hayvanlardaki fedakarlık örnekleri de, bu delillerden biridir.
Bu yazıda herÅŸeyin tesadüfen oluÅŸtuÄŸunu ileri sürüldüÄŸü evrim teorisinin kurucusu olan Darwin'in dahi kafasını karıştıran ve evrim teorisini çıkmaza sokan canlılardaki fedakarlık örneklerinden birkaçından daha bahsedelim:
Göç eden kuÅŸlardan olan Albatroslar, her zaman kendi doÄŸdukları yerde çiftleÅŸirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde biraraya gelerek toplanırlar. DiÅŸiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederek diÅŸi ve yavrular için mükemmel bir konfor saÄŸlarlar. Yumurtalara olan düÅŸkünlük ise albatros kuÅŸlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar.
Ancak yavrulara olan bu düÅŸkünlük sadece yumurtaların korunması ve bakımı ile sınırlı kalmaz. Nitekim albatroslar çoÄŸu zaman, yalnızca yavrularına yiyecek bulabilmek için, gerekirse bir seferde 1 milden fazla yol katetmektedirler.
Bir baÅŸka örnek olarak; Afrika'da yaÅŸayan ve boynuzlu kuÅŸ olarak bilinen bir kuÅŸ türü, yuva yapmak için öncelikle aÄŸacın üzerinde bir delik bulur. DiÅŸi kuÅŸ bu deliÄŸin içine girer ve erkek de deliÄŸin giriÅŸini çamurla kapatır. Ancak her ikisi de burada önemli bir ayrıntıyı unutmazlar. Erkek kuÅŸ, diÅŸi ile yavruların güvenliÄŸini saÄŸlamak ve onları dışarıdan gelebilecek hayati tehlikelere ve bilhassa yılanlara karşı korumak için çamurla kapadığı bu delikte, küçük bir pencere bırakır. DiÅŸi, yumurtaların üzerinde yattığı ve bu nedenle yiyecek toplamaya zamanı olmadığından, erkek boynuzlu kuÅŸ, eÅŸine bu delikten yiyecek verecek ve doÄŸacak yavrularını da yine bu delikten besleyecektir.
Elbetteki canlılarda görülen bu fedakarlık örnekleri, bilimsel bir kılıf altında ortaya atılan Evrim Teorisi'ni büyük bir açmazda bırakır. EÄŸer doÄŸa, Darwin'in iddia ettiÄŸi gibi zayıflarla beceriksizlerin elendiÄŸi ve her bireyin yalnızca kendi yaÅŸamını düÅŸündüÄŸü bir yerse, neden canlıların tümü yavrularını beslemek, büyütmek için bu kadar enerji ve zaman kaybetmektedir? Bu sorunun cevabı yine canlılar incelenerek bulunabilir.
Erkek penguen kutup kışında kuluçkaya yatarken, diÅŸi yiyecek aramaya çıkar. Isının -40°C'ye düÅŸtüÄŸü kış boyunca buzullar gittikçe büyür ve besine ulaÅŸmak zorlaşır. Tek bir yumurta bırakan diÅŸi penguenler hemen denize dönerler. Erkek, kuluçkaya yattığı dört ay boyunca kutup fırtınalarına karşı koymak zorundadır. Hiçbir ÅŸey yemeden yumurtaların üstünde yatan erkek bu süre zarfında yarı yarıya kilo kaybeder. Ama asla yumurtayı terk etmez.
Dört ay sonunda yumurtalar kırılmaya baÅŸladığında birden diÅŸi belirir. Anne yüzlerce penguenin arasından eÅŸini ve yavrusunu hiç güçlük çekmeden bulur. Kursağındakileri boÅŸaltarak yavrunun bakım iÅŸini üstlenir. Her yerin buzlarla kaplı olduÄŸu ortamda yuva yapma olanağı yoktur. Anne ile baba, yavruyu soÄŸuktan korumak için ayaklarının üstüne koyup, karınlarıyla ısıtırlar. Penguenler kışın yumurtlarlar. Bunun tek sebebi vardır: EÄŸer yazın yumurtlasalar yavrunun büyümesi kışa rastlayacak o zaman da etraftaki denizler donmuÅŸ olacaktı. Bu durumda hem hava ÅŸartları çok ağır olduÄŸundan, hem de besin kaynağı uzakta olduÄŸundan ebeveynler yavruyu besleyecek besini bulmakta zorlanacaklardı.
GörüldüÄŸü gibi hayvanlardaki fedakarlık örneklerinin evrim teorisinin yaÅŸam mücadelesi, tesadüf iddiaları ile açıklanması mümkün deÄŸildir. Hiçbir ÅŸuura, akla, karar verme, muhakeme ve yargı yeteneÄŸine sahip olmayan canlıların birbirlerine karşı böylesine bir düÅŸkünlük göstermeleri, bunun yanısıra bu düÅŸkünlüklerini son derece akılcı plan ve tasarımlarla ortaya koymaları tek bir gerçekle açıklanabilir: Bu canlılar yaratıldıkları ilk andan itibaren kendilerine verilen ilhamla hareket etmektedirler. Onlar kendilerini yaratan Rablerinin emri ve denetimi ile yaÅŸamlarını sürdürmektedirler. Kuran'ın Hud Suresi'nde bu gerçek ÅŸöyle bildirilir:
O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediÄŸi hiçbir canlı yoktur. (Hud Suresi, 56)
İşte canlılardaki olaÄŸanüstü fedakarlığın sırrı budur.
Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, her ÅŸeyi kuÅŸatandır. (Nisa Suresi, 126)

2007-04-13 16:05:42