Komünist Çin'in Zulüm Politikası ve Doğu Türkistan
Komünist Part'nin Zulüm PolitikasıÇin'deki komünizm ana hatları ile iki döneme ayrılabilir: Mao dönemi ve Deng dönemi. Mao ve Deng'in uygulamalarında ve düÅŸüncelerinde ayrıldıkları bazı noktalar bulmak mümkündür. Ancak geniÅŸ bir perspektiften bakıldığında iki dönem önemli benzerlikler taşır. Bu deÄŸerlendirmenin temel kıstasını ise insan hakları ve demokrasi oluÅŸturmaktadır. Her iki dönem boyunca da ülke Komünist Parti'nin mutlak kontrolü altında tutulmuÅŸtur. Ve günümüz yöneticileri de Çin halkını aynı baskıcı rejim altında ezmeye devam etmektedirler. Mao dönemi 1949'dan 1977'ye kadar uzanır. Bu dönem, milyonlarca insanın açlıktan öldüÄŸü, milyonlarcasının katledildiÄŸi, hayatın her alanında katı bir disiplinin hakim olduÄŸu, bireysel hiçbir özgürlüÄŸe izin verilmediÄŸi, kitlelerin ÅŸiddetle ve baskıyla terbiye edildiÄŸi bir dönemdir. Ancak kuponla yiyecek alınabildiÄŸi, sadece tek tip kıyafete izin verildiÄŸi, halkın yalnız devletin belirlediÄŸi fabrikalarda ve tarlalarda çalışabildiÄŸi bu dönemde kimin kimle evleneceÄŸine, nerede oturacağına, kaç çocuk sahibi olacağına da hep Komünist Parti karar vermekteydi.
Günümüzde ise belki artık kuponla yiyecek alınmamakta, isteyen istediÄŸi kıyafeti giyebilmekte, en azından komÅŸu ÅŸehirlerde iÅŸe girebilmektedir. Ancak ekonomik ağırlıklı olan bu deÄŸiÅŸiklikler, Parti'nin siyasi zihniyetinde herhangi bir deÄŸiÅŸikliÄŸe neden olmamıştır. Bu da Çin halkının ancak Komünist Parti'nin koyduÄŸu sınırlar içinde özgür olduÄŸu anlamına gelmektedir. Nitekim son dönemde yaÅŸanan ekonomik deÄŸiÅŸiklikler de, Mao'nun uygulamaları neticesinde iflas eden Çin ekonomisini düzeltebilmek için Komünist Parti'nin zorunlu olarak özel yatırıma izin vermesi ile baÅŸlamıştır. Ayrıca bu yenilenme ve geliÅŸme kırsal bölgelere yansımamış, kırsal bölgelerdeki yoksulluk oranı gün geçtikçe artmıştır. Bunun yanı sıra, kitabın önceki bölümlerinde detaylı olarak ele aldığımız idamlar, çalışma kampları, mahkumların organlarının satılması, zorunlu aile planlaması gibi uygulamalar da ısrarla sürdürülmektedir. 1989'da yaÅŸanan ünlü Tiananmen katliamından sonra Devlet BaÅŸkanı Jiang Zemin'in, "ekonomik reformların devam edeceÄŸini, ama kimsenin demokratikleÅŸme rüyası görmemesi gerektiÄŸini" açıklaması, Parti siyasetini özetlemesi açısından oldukça önemlidir.
New York Times gazetesinde yer alan bir makalede ise, Çin'in demokrasi anlayışı ÅŸu ÅŸekilde tarif edilir: Adalet Bakanlığı 2.000'den fazla siyasi tutuklu olduÄŸunu kabul ediyor, üstelik bu, bu rakamın son yıllarda azalmış hali. Ayrıca sayısı bilinmeyen binlerce siyasi ve dini tutuklu da iÅŸçi kamplarını ve akıl hastanelerini doldurmuÅŸ durumda. Gerçek bir polis devleti olan Çin'de, 1979'da Wei Jingsheng ve Xu Wenli reform için Demokrasi Duvarını oluÅŸturduklarından beri çok az ÅŸey deÄŸiÅŸti. Wei hapishaneye konuldu ve halen hapiste, Xu ise siyasi bir münzevi. 74 GörüldüÄŸü gibi Çin Hükümeti, herkesin, düÅŸüncesini belirtmekte özgür olduÄŸunu iddia etse bile, Çin vatandaÅŸlarının, rejimi, üst düzey parti yöneticilerini ve bu kiÅŸilerin uygulamalarını eleÅŸtirmeleri, bu eleÅŸtirilerini yazılı hale getirip yayınlamaları yasaktır. Parti'nin, kendi görüÅŸleri dışında kalan görüÅŸler üzerinde katı bir denetimi vardır. Devlet güvenliÄŸi kavramı çarpıtılmakta ve en ufak bir eleÅŸtiri devlet güvenliÄŸi kapsamına sokularak kiÅŸiler cezalandırılmaktadır. Böyle bir giriÅŸimde bulunanlar gözaltına alınıp tutuklanmakta ve aylarca mahkemeye çıkarılmadan, nerede tutulduÄŸu en yakınlarına dahi haber verilmeden alıkonulmaktadır.
Tiananmen Katliamı4 Haziran 1989 tarihi, komünist Çin'in vahÅŸetine tüm dünyanın bir kez daha tanık olduÄŸu bir gün oldu. Pekin'in ünlü Tiananmen Meydanı'nda daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük için gösteriler yapan üniversite öÄŸrencileri karşılarında kendi devletlerinin ordusunu buldular. Çin yönetimi, karşısındakilerin henüz 19-20 yaÅŸlarındaki kendi vatandaÅŸları olmasını önemsemiyordu. Komünist Çin'e göre önemli olan rejimin tehlike altında olması ihtimali idi ve politbüro bu üniversite gençlerinin rejimi tehdit ettiÄŸi kanaatine varmıştı. İşte bu kanaat binlerce insanın katledilmesine, binlercesinin yaralanmasına, on binlercesinin tutuklanıp iÅŸkence görmesine neden oldu. 4 Haziran 1989 günü Halkın Ordusu, Tiananmen'de gösteri yapan öÄŸrencilerin üzerine yürüdü ve Çin Kızıl Haçı'nın verdiÄŸi rakamlara göre 2.600 kiÅŸiyi öldürdü (Çin Kızıl Haçı'nın verdiÄŸi rakamlara, Çin ordusu tarafından gizlice gömülenler veya akıbetleri hiçbir zaman öÄŸrenilemeyen kiÅŸiler dahil deÄŸildi). BaÅŸka kaynaklar ise ölü sayısının 7 bin ile 20 bin arasında deÄŸiÅŸtiÄŸini tahmin etmekteydiler. Olaylar sırasında 7 binden fazla kiÅŸi yaralandı. 40 bin kiÅŸi tutuklandı (daha sonra bunların bir çoÄŸu da halkın gözü önünde idam edildi).75 Ve böylece komünist Çin, kendisine muhalif olanları etkisiz hale getirmekte ne kadar "baÅŸarılı" olduÄŸunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiÅŸ oldu. Tiananmen, 1919'da da Çin halkının Batılı sömürgeci devletlere karşı baÅŸlattığı geniÅŸ katılımlı demokrasi hareketinin en önemli merkezi olmuÅŸtu. Dolayısıyla bu tarz gösteriler için sembolik bir anlam taşıyordu. Pek çok devlet binasının bu meydanın etrafında bulunuyor olması da, zaman zaman yapılan gösterilerde hep burasının tercih edilmesine neden oluyordu. 1989'daki gösteriler ise Pekin'deki üniversite öÄŸrencilerinin, reformist görüÅŸleri ile tanınan ve gösterilerden kısa bir süre önce ölen Parti eski Genel Sekreteri Hu Yaobang'ı anmak istemeleri ile baÅŸladı. Aslında öÄŸrencilerin taleplerine hep sıcak yaklaÅŸan Hu Yaobang'ın ölümünden sonra, üniversitelerde Yaobang'ı anma toplantıları yapmak bir tür gelenek haline gelmiÅŸti. Ve bu toplantılar bir müddet sonra daha çok demokrasi, üniversitelere bağımsızlık, daha çok iÅŸ imkanı ve basın özgürlüÄŸü isteyen toplantılara dönüÅŸmüÅŸtü.
Ancak bu seferki anma töreni hepsinden farklıydı. Hu Yaobang'ın ölüm tarihi olan 22 Nisan'da yüz binlerce öÄŸrenci meydanı doldurdu ve taleplerini hükümete sunmak istediler. ÖÄŸrencilerin bu hareketi ve talepleri göz ardı edildi. Bunun üzerine öÄŸrenciler Pekin Üniversitesi Otonom Federasyonu'nu kurduklarını açıkladılar. Kısa sürede harekete, iÅŸçilerden de destek geldi ve Pekin İşçileri Otonom Federasyonu da harekete katıldı. Bu durum politbüroyu fazlası ile rahatsız etmiÅŸti. Çünkü hareket gittikçe basit bir öÄŸrenci hareketi olmaktan çıkıyor, her kesimden insanın katıldığı, komünist rejimi tehdit eden bir harekete dönüÅŸüyordu. Politbüro dikta rejimini kaybetmek korkusuna kapılmıştı. 26 Nisan günü hükümet tüm gösterileri yasakladığını açıkladı. Hükümetin resmi yayın organı olan People's Daily gazetesinin, "Ayrılıkçıklara Karşı Gereken Önlemlerin Alınması Åžarttır" ÅŸeklindeki manÅŸeti, politbüronun gösteriler karşısında taviz vermeyeceÄŸini gösteriyordu. Haberde yer alan, "öÄŸrencilerin komplocuların oyununa geldiÄŸi" ÅŸeklindeki yorumlar, öÄŸrenciler arasında tansiyonun yükselmesine neden olmuÅŸtu. Haberden bir gün sonra, 27 Nisan günü onlarca farklı kampüsten 100 bine yakın öÄŸrenci meydanda toplandı ve hükümet, taleplerini kabul edinceye kadar meydandan ayrılmayacaklarını açıkladılar. 4 Mayıs'ta öÄŸrenciler Tiananmen Meydanı'nda okudukları bir bildirge ile, hükümeti yolsuzluklarla mücadele etmeye, anayasal hakların korunmasını garanti altına almaya, siyasi ve ekonomik reformlara hız vermeye, yeni bir basın kanunu çıkararak özel gazetelerin çıkarılmasına izin vermeye davet ettiler. Ülkenin dört bir yanından öÄŸrenciler Pekinli arkadaÅŸlarına destek vermek için Pekin'e hareket etmiÅŸ, Pekin halkı meydanın etrafına toplanıp büyük bir set oluÅŸturmuÅŸ, ülkenin çeÅŸitli kesimlerinden iÅŸçiler ise öÄŸrencilere destek verdiklerini açıklamışlardı. Ancak Çin Hükümeti öÄŸrencilerin taleplerini kabul etmenin, rejimde bir çözülme baÅŸlatacağını düÅŸünüyorlardı. ÖÄŸrencilere tanınacak herhangi bir hakkın diÄŸer kesimlere de tanınması gerekecekti. Bu da insanları birer üretim aracı olarak deÄŸerlendiren ve onların hak sahibi olmalarını deÄŸil sadece çalıştırılmaları gerektiÄŸini düÅŸünen komünist rejim için ciddi bir tehlikeydi.
ÖÄŸrencilerin 13 Mayıs'ta baÅŸlattıkları açlık grevi, aydınlardan ve öÄŸretim görevlilerinden destek gördü, onlar da greve katıldılar. Birkaç hafta içerisinde açlık grevi milyonlarca insanın desteÄŸini almıştı. Meydanda gösteri yapanların sayısı ise yarım milyonu geçmiÅŸti. Bu, komünist Çin tarihinin en büyük gösterilerinden birisiydi. ÖÄŸrenciler ile hükümet arasında diyalog kurmaya çalışan ve ılımlı siyaseti ile tanınan Zhao Ziyang bir müddet sonra, Deng Xiaoping'in tavizsiz tutumu karşısında görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Zhao'yu görevinden ayrılmak zorunda bırakan konu ise, Xiaoping'in ve yaÅŸlı politbüro üyelerinin neredeyse tamamının savaÅŸ hali ilan edilmesi ve öÄŸrenci hareketinin ÅŸiddet kullanılarak bastırılması gerektiÄŸi yönündeki düÅŸünceleri idi. Bu düÅŸünce, Kültür Devrimi günlerinde yaÅŸanan vahÅŸetten beri Çin'in en çok kana bulandığı operasyonlardan birinin gerçekleÅŸmesine neden olacaktı. SavaÅŸ hali ilan edilmesinin arefesinde Pekin'e pek çok öÄŸrenci akın etmiÅŸti. Demiryolu Bakanlığının verilerine göre, 16 Mayıs ve 19 Mayıs'ta Pekin'e yalnız trenle giriÅŸ yapan öÄŸrenci sayısı yaklaşık 57 bin idi. ÇoÄŸunluÄŸunu Pekin dışından gelen öÄŸrencilerin oluÅŸturduÄŸu kalabalık, 319 ayrı okulun öÄŸrencilerini temsil ediyordu.76 Meydandaki kalabalığın artması hükümetin üzerindeki tedirginliÄŸi de artırmaktaydı. SavaÅŸ halinin ilan edilmesi ile birlikte, Haziran ayı başında 22 ayrı bölükten toplam 40 bin asker Pekin'e doÄŸru yola koyuldular. Ancak büyük kısmı Pekin halkı tarafından ÅŸehrin giriÅŸlerinde durduruldu.
Ne var ki halkın bu direniÅŸi uzun sürmedi. 3 Haziran sabahı askerler meydanı kuÅŸatmaya baÅŸladılar. ÖÄŸleden sonra çatışmalar baÅŸladı, akÅŸam olduÄŸunda ise ordu birlikleri barikatları aÅŸmıştı. Sadece öÄŸrenciler deÄŸil pek çok Pekinli de çatışmalar sırasında hayatını kaybetti. Çünkü Çin ordusu insanlar üzerine rastgele ateÅŸ açıyor, tanklar önlerine geçen herÅŸeyi ezip geçiyordu, hatta masum insanları bile. 4 Haziran sabahı Tiananmen'e gelen bütün yollar kesilmiÅŸti, bir iki gün daha süren çatışmalar 9 Haziran günü ardında binlerce ölü bırakarak sona erdi. Temizlik operasyonu meydandaki kalabalığın dağıtılması ile bitmiyordu. Aydınlar, iÅŸçiler, politikacılar, öÄŸrenciler ve Pekin vatandaÅŸları arasında on binlerce insan tutuklandı. Ilımlı bir çizgi izleyen politbüro üyeleri ise Partiden ihraç edilip, hapse atıldılar. Katliam Sonrası Manzaralar1989 yılında yaÅŸanan Tiananmen Katliamı komünizmin vahÅŸi yüzünü unutanlar için ibret verici bir hatırlatma oldu. Komünist ideolojinin kendi iktidarını korumak uÄŸruna ne derece vahÅŸi, acımasız ve gaddar olabileceÄŸine tüm dünya bir kez daha tanıklık etti. Asiaweek dergisi, katliam emrini veren Çin yöneticilerini, "Paranoya, akıl dışı, kana susamış gibi kelimeler bile Pekin liderlerini tarif etmekte yetersiz kalıyor" sözleri ile tanımlıyordu.77 Katliama bizzat tanıklık edenler ise manzarayı ÅŸöyle anlatıyorlardı: ... Bir emirle askerler silahlarını kaldırdılar ve halkın ve öÄŸrencilerin üzerine doÄŸru ateÅŸ etmeye baÅŸladılar. Vurulanlar yere düÅŸüyordu. AteÅŸe ara verilince, diÄŸerleri yaralananların yardımına koÅŸuyordu. Xidan yakınında bulunan klinik adeta bir kan gölüne dönmüÅŸtü. Silahlı araçlar, barikatların üzerinden geçiyor etraftaki araba ve otobüsleri eziyordu. Silahları olmayan halkın ise sadece tuÄŸlaları vardı... TuÄŸlalarına kurÅŸunla karşılık alıyorlardı... İnsanlar oraya buraya koÅŸuÅŸuyor, hayatlarını kurtarmaya çalışıyorlardı. Askerler de peÅŸlerinden gidiyor ve silahlar susmak bilmiyordu. Bahçelerine ve çalılıklara saklanmış Pekinli insanlar bile bulundukları yerlerden çıkarılıyor ve askerler tarafından öldürülüyordu. 78 Katliamın detaylarını ve komünist Çin ordusunun acımasızlığını anlatan bunun gibi daha binlerce görgü tanığının ifadesi vardır. Bu katliamda hayatlarını kaybedenlerin yakınlarının ifadeleri de vahÅŸeti dile getiren diÄŸer deliller arasındadır. Bunlardan birisi de, katliamın 10. yıl dönümde katledilenlerin yakınlarının kurmuÅŸ olduÄŸu "4 Haziran Kurbanları DerneÄŸi" adlı organizasyonun, 105 kiÅŸinin ifadesini biraraya getirerek yayınladığı rapordur. Raporda yer alan ifadelerin birkaçı ÅŸöyledir: Sırtından vurulmuÅŸtu, omuzlarında, kolunda, dirseÄŸinde kurÅŸun yaraları vardı. Göbek deliÄŸinin altında 7-8 cm geniÅŸliÄŸinde bir süngü deliÄŸi izi görünüyordu. Vücuduna pek çok kurÅŸun isabet etmiÅŸ olmasına raÄŸmen hemen ölmediÄŸi, süngü darbesi ile öldürüldüÄŸü anlaşılıyordu. Avuçlarında da süngü yaraları vardı. Süngüyü çıkarmaya çalışmıştı. Vücudunu gördüÄŸümüzde, bedeninin üst kısmı tamamen kan ile kaplıydı. Berbat bir manzaraydı. (20 yaşında bir öÄŸrenci olan Wu Guofeng'in ailesinin ifadesinden) (OÄŸlumu bulabilmek için) Hastane hastane dolaÅŸtık. Her hastanenin giriÅŸinde ölülerin ve yaralıların isimlerinin yazılı olduÄŸu uzun bir liste vardı, her liste ortalama 400 isimden oluÅŸuyordu. Listenin başında yakınlarının izini bulmaya çalışan insanlar toplanmıştı. OÄŸlumuzun ismini bulmak için pek çok listeye baktık, kimliÄŸi tespit edilememiÅŸ cesetleri inceledik. Çok korkunçtu, kan içinde kalmış bedenlerin, gözlerindeki dehÅŸet ifadesi donup kalmıştı. (Boynundan aldığı bir kurÅŸunla hayatını kaybetmiÅŸ olan Wu Xiangdong'un ailesinin ifadesinden)
Seher vaktinden sonra birlikler cesetleri, öldükleri yer olan Chang'an Boulevard'a gömdüler. Bir kısım cesetler de 28. Lisenin batı tarafındaki çimenliÄŸe gömüldü. 7 Haziran günü bastıran saÄŸnak yaÄŸmurun ardından, cesetler o kadar derine gömülmemiÅŸ olduÄŸu için, bazı kıyafetler toprak üstüne çıkmaya baÅŸladı. Üstelik kokuyorlardı da. Okul yönetimi durumu Xicheng Bölgesi Güvenlik Bürosu'na haber verdi. SaÄŸlık ve güvenlik bürosu birlikte cesetleri çıkardılar. Ölenlerin tüm kimlikleri ve belgeleri daha önce onları gömen askerler tarafından alınmış olduÄŸu için cesetlerin çoÄŸunun kimliÄŸi belirlenemedi. (19 yaşında öldürülen Wang Nan'ın ailesinin ifadesinden) 79 Tüm bu ifadeler, 1989'da Tiananmen Meydanı'nda yaÅŸanan insanlık dramının boyutlarını göstermektedir. Komünist Çin yönetimi geçmiÅŸte Büyük Atılım veya Kültür Devrimi döneminde yaptığı gibi, insan hayatına deÄŸer vermediÄŸini, komünizmin baskıcı ve despot bir dikta rejimi olduÄŸunu, insanların başına nasıl büyük felaketler getirdiÄŸini bir kez daha göstermiÅŸtir. Bugün halen Çin hapishaneleri Tiananmen olayları sırasında gözaltına alınan kiÅŸilerle doludur. Ayrıca Çin'i dev bir korku devleti haline getiren unsurlar sadece bu örneklerle sınırlı deÄŸildir. Komünist Çin yönetimi oligarÅŸik idaresini devam ettirebilmek için her türlü baskı ve ÅŸiddeti uygularken, bir yandan da ekonomisini ayakta tutabilmek için vatandaÅŸlarını adeta birer makine gibi kullanmaktadır. Çin'deki çalışma koÅŸulları ve halkın içerisinde bulunduÄŸu durum, komünist rejimlerin oluÅŸturduÄŸu acımasız, bencil ve ruhsuz yapıyı göstermesi açısından ibret vericidir.
İlkokul Çağındaki Çocukların Zorla Çalıştırılması
aha önce de belirtildiÄŸi üzere komünist Çin yönetimi, DoÄŸu Türkistan halkını zorla çalıştırıp kazancına el koyduÄŸu gibi, kendi vatandaÅŸlarını da sistemin muhafazasını saÄŸlamak adına sömürmektedir. Bir yanda düÅŸünce suçluları ve tutuklular çalışma kamplarında sürekli çalıştırılmakta, bir yanda halk zorla kamu iÅŸlerinde çalıştırılarak kazançlarına el konulmaktadır. Hatta insanların fiziksel imkanlarından olabilecek son noktaya kadar faydalanılabilmesi için henüz ilkokul çağındaki çocuklar dahi kullanılmaktadır. ÜrettiÄŸi müddetçe deÄŸeri olan insanın, komünist sisteme yarar saÄŸlaması temel nokta olduÄŸu için, üretimi gerçekleÅŸtirecek olanın yaşı, saÄŸlığı, içinde bulunduÄŸu koÅŸullar önemli deÄŸildir. Bu durumda çocukların da kullanılması makul karşılanmaktadır. Çocukların kullanılması ile ucuz iÅŸçilik saÄŸlanmakta, bu da Çin ekonomisi için ciddi bir gelir unsuru olmaktadır. Çin okullarında hayvan beslenmekte, çiftlik iÅŸleri yapılmakta, terzilik yapılmakta ve hatta havai fiÅŸek üretilmektedir. Hatta zaman zaman çocuklar yaptıkları iÅŸler sırasında toplu olarak hayatlarını kaybetmektedirler. Bunun nedeni ise çoÄŸu zaman çocukların, donanma fiÅŸeklerinin doldurulması, havai fiÅŸeklerin hazırlanması gibi kendileri için son derece riskli alanlarda çalıştırılmalarıdır. Nitekim 2001 yılında bu tarz bir çalışmanın yapıldığı Çin'in doÄŸusunda yer alan Jiangxi eyaletine baÄŸlı Fangling kasabasında yaÅŸanan bir patlamada 50 çocuk ölmüÅŸ, bir çoÄŸu da ağır ÅŸekilde yaralanmıştır.80 200 çocuÄŸun öÄŸrenim gördüÄŸü bu okulda öÄŸrencilerin derslerini çalışmak ve ödevlerini yapmak gibi sorumluluklarının yanı sıra diÄŸer bir görevleri de Çin Donanması için donanma fiÅŸekleri ve havai fiÅŸekler hazırlamaktır. Okulun 13 yaşındaki öÄŸrencisi Gao Yun, yaptıkları iÅŸi ünlü haber ajansı Reuters'a ÅŸöyle anlatmıştır: Okulda havai fiÅŸek yapmaya dört yıl önce baÅŸladık, haftada bir veya iki kere bu iÅŸi yapmamız gerekiyordu. Daha büyük sınıflardaki öÄŸrenciler barut doldurmak, küçük sınıflar ise fitilleri monte etmekle sorumluydular. EÄŸer daha fazla üretim yaparsak öÄŸretmenlerimiz bize kurÅŸun kalem veya defter hediye ediyorlardı. Ama belirtilen hedefi yerine getiremezsek, okul çıkışı eve gitmemize izin verilmiyordu.81 ÖÄŸrencileri bu derece tehlikeli bir iÅŸte çalıştırabilen komünist yöneticiler, patlamada hayatını kaybeden öÄŸrencilerin ailelerini haberdar ederken de, "O kadar kötü bir olay deÄŸil, olayı bir tür aile planlaması gibi düÅŸünün" 82 sözleri ile aynı duyarsızlığı sergilemiÅŸlerdir. Çin'de insanların adeta birer makine gibi kullanıldığının, bu nedenle de sevgi, saygı, anlayış, hoÅŸgörü, ÅŸefkat ve merhamet gibi insani deÄŸerlerin bir anlam ifade etmediÄŸinin en çarpıcı örneÄŸi, Çin vatandaÅŸlarının çalışmak zorunda bırakıldıkları koÅŸullardır. Çinliler sürekli aÅŸağılandıkları, küçük düÅŸürüldükleri, zor ÅŸartlarda çalışmaya mecbur bırakıldıkları, cezalandırılıp korkutuldukları çalışma koÅŸullarını "yavaÅŸ yavaÅŸ intihar etmek" olarak tanımlamaktadırlar. Bunun nedenlerinden birisi Çin'de genel olarak iÅŸ ortamlarındaki saÄŸlık koÅŸullarının son derece kötü olmasıdır. Genelde sabah yediden gece yarılarına kadar çalışmak zorunda kalan iÅŸçiler, saÄŸlıkları için gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle çeÅŸitli ölümcül hastalıklara da yakalanmaktadırlar. Ancak bunun da ötesinde, psikolojik olarak aÅŸağılanmaları ve kendilerine adeta birer hayvan muamelesi yapılması çok daha büyük bir baskı oluÅŸturmaktadır. 1998 yılında Avustralyalı araÅŸtırmacı Anita Chan'ın yaptığı bir araÅŸtırma bu ortamı detayları ile gözler önüne sermiÅŸtir. Chan araÅŸtırmasında, Guangdong eyaletinde bulunan Zhaojie ayakkabı fabrikasında çalışan 20 iÅŸçinin bir gazeteye yazdığı mektubu konu edinmiÅŸtir. Bir devlet ve özel sektör ortaklığı olan bu fabrikadaki koÅŸulların detaylı olarak ele alındığı çalışmada, özellikle diÄŸer eyaletlerden bu bölgeye getirtilen iÅŸçilerin yaÅŸadıkları olaylara yer verilmiÅŸtir. O, iÅŸ başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuÄŸu sevmez. (Bakara Suresi, 205) AraÅŸtırmaya göre, fabrikanın 100'den fazla sürekli devriye gezen güvenlik görevlisi vardır ve göçmen iÅŸçilerin hiçbir ÅŸekilde fabrikadan ayrılmaları mümkün deÄŸildir. İşçilerden biri fabrikada yaÅŸadıklarını ÅŸu ÅŸekilde aktarmaktadır: Dayak yemek ve tacize uÄŸramak her gün karşılaşılan doÄŸal olaylardan biriydi. Bunun yanı sıra bir iskemlenin üstünde herkesin görebileceÄŸi ÅŸekilde ayakta durmak, yüzü duvara dönük olarak hatalarını itiraf etmek, diz üstü çömelmiÅŸ pozisyonda beklemek gibi cezalar da veriliyordu. Memurlar ve iÅŸçiler sabah yediden gece yarısına kadar çalışmak zorundaydı. Pek çoÄŸu hastalanıyordu... Çalışma saatlerinde bir bardak su içmek için bile izin almak mümkün deÄŸildi.83
Unutulmamalıdır ki bu, sadece bu fabrikadaki yöneticilerin gaddarlığından kaynaklanan istisnai bir durum deÄŸildir. BaÅŸta DoÄŸu Türkistan'da olmak üzere, Çin'in dört bir yanındaki fabrikalarda, iÅŸ yerlerinde benzer ÅŸartlar mevcuttur. Hemen herÅŸey için kesilen para cezası da bu iÅŸyerlerinin özellikleri arasındadır. Cezaya sebep olan davranışlar arasında mesai sırasında gülmek ve konuÅŸmak, oyalanarak yürümek, ışıkları açık bırakmak gibi maddeler vardır. Hatta iÅŸçilerin tuvalete gitme süreleri bile sıkı bir denetim altındadır. Günde iki defadan fazla tuvalete giden iÅŸçilerin iki günlük yevmiyeleri kesilmektedir. 84 Komünist düzenin ayrılmaz bir parçası olan baskı ve ÅŸiddet, hayatın pek çok alanında olduÄŸu gibi iÅŸ ortamlarında da asker ve polis gücü ile saÄŸlanmaktadır. Åžirket kurallarına uyulmasının saÄŸlanması için elektrikli sopalar kullanan güvenlik görevlileri, yerel polis teÅŸkilatları ile sıkı bir iÅŸbirliÄŸi içerisindedir. Bu ÅŸekilde çalışanların, çalışma koÅŸullarını, ödenmeyen maaÅŸlarını ve tazminatlarını protesto etmeleri de engellenmektedir. Çin'de Toplumsal ÇöküÅŸKomünizmin, Çin'i içine sürüklediÄŸi felaketler buraya kadar anlattıklarımızla sınırlı deÄŸildir. Uzun yıllar despot bir rejim altında ezilen Çin'de bugün hem ekonomik hem de sosyal alanda ciddi bir çöküÅŸ yaÅŸanmaktadır. Hızla artan iÅŸsizlik, ödenmeyen maaÅŸlar, suç oranlarındaki artış ve hemen her gün ülkenin çeÅŸitli yerlerinden gelen eylem ve çatışma haberleri komünizmin bir toplumu içine sürüklediÄŸi felaketlerin boyutunu göstermesi açısından çarpıcıdır. Bir yanda insan hakları ihlallerinin yoÄŸun olarak devam etmesi bir yanda adaletsiz gelir dağılımı, Çin'de yaÅŸanan çöküntüyü daha da hızlandırmaktadır. Adeta bir deney tahtası gibi kullanılan Çin halkı bir felaketten bir baÅŸka felakete sürüklenmektedir. Suç dalgasının hızla yayıldığı Çin'de son dönemlerde özellikle hırsızlık, fuhuÅŸ ve kadın ticareti, uyuÅŸturucu kullanımı ve ticareti gibi konularda iÅŸlenen suçların sayısı hızla artmaktadır. İşsizlik ve kırsal kesimlerden ÅŸehirlere yoÄŸun bir ÅŸekilde yaÅŸanan göç, özellikle ÅŸehirlerde hırsızlık ve soygun olaylarının artmasına neden olmuÅŸtur. Genel olarak ülkede en çok ekonomik suçlarda bir artış görülmektedir.
Son yıllarda hızla artan suç türlerinden biri de uyuÅŸturucu ticaretidir. Komünizmin bir neticesi olarak insanlarda oluÅŸan manevi boÅŸluk, uyuÅŸturucu kullanımında ve ticaretinde yoÄŸun bir artış meydana getirmiÅŸtir. Yapılan istatistikler, Çin'de uyuÅŸturucu kullananların sayısının hızla artığını göstermektedir. Suç oranlarında yaÅŸanan artışta dikkat çeken hususlardan birisi de, suç iÅŸleyen kadınların sayısında yaÅŸanan artıştır. Yapılan istatistiksel çalışmalar ve araÅŸtırmalar kadınlar arasında suç iÅŸleme oranının oldukça fazla olduÄŸunu göstermektedir. Bununla birlikte tecavüz, kadın ticareti gibi kadınlara karşı iÅŸlenen suçlarda da bir artış söz konusudur. Kadınların ve çocukların fuhuÅŸ ticaretinde kullanılmasına oldukça sık rastlanmaktadır. Yalnız bu nedenle pek çok kiÅŸi gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Toplumda yaÅŸanan ahlaki dejenarasyonun önemli göstergeleri arasında bulunan bu suçların yanı sıra, rüÅŸvetin yayılması da Çin'deki toplumsal çöküntüyü gösteren bir baÅŸka unsurdur.
İnsanların da hayvanlar gibi terbiye edilebileceÄŸini düÅŸünen ve manevi eÄŸitimi göz ardı eden Çin Komünist Partisi, görüldüÄŸü gibi kendi elleri ile ortaya çıkardığı bir canavarla mücadele etmeye çalışmaktadır. Ve tüm bu manzara karşısında çözümü daha çok ÅŸiddete baÅŸvurmakta görmektedir. Oysa yaÅŸanan maddi ve ahlaki çöküntüyü engellemenin yolu daha çok insan tutuklamak, daha çok kiÅŸiyi idam etmek, daha çok insanı cezalandırmak deÄŸildir. Çin, tüm komünist rejimlerin yaÅŸadığı kaçınılmaz sonu yaÅŸamaktadır ve böyle bir sorunun üstesinden gelebilmenin ilk adımı manen saÄŸlıklı ve güçlü bir neslin yetiÅŸtirilmesidir. Çünkü ancak manen güçlü olanlar hiçbir koÅŸulda ahlaksızlığa ve kötülüÄŸü yanaÅŸmazlar. Allah'ı ve dini tanımayan, Allah'tan korkmayan ve hesap vereceÄŸini ummayan bir insanın, kötülükten uzak durması için hiçbir sebep yoktur. Onu çirkin bir hayattan uzak tutacak olan, kötü ahlak göstermesine mani olabilecek olan yalnızca din ahlakıdır. Çünkü Allah iman edenlere çirkin fiilleri yasaklamıştır: ..."Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah iÅŸlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediÄŸi ÅŸeyi Allah'a ÅŸirk koÅŸmanızı ve Allah'a karşı bilmediÄŸiniz ÅŸeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (Araf Suresi, 33) Allah'tan korkan insan bu emirlere kayıtsız ÅŸartsız riayet eder: Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuÅŸkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba harcadılar). İşte onlar, sadık (doÄŸru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)
Çin Devleti Kendi VatandaÅŸlarına Hastalık Şırınga EdiyorFuhuÅŸun ve uyuÅŸturucu kullanımının artması Çin'de kan yolu ile bulaÅŸan hastalıkların da yaygınlaÅŸmasına neden olmuÅŸtur. Bunların başında AIDS gelmektedir. Resmi makamların verdiÄŸi bilgilere göre bugün Çin'de yarım milyon AIDS hastası olduÄŸu bilinmekte, gerçek rakamın ise bundan çok daha fazla olduÄŸu tahmin edilmektedir. Çin Devleti, ahlaki çöküntü karşısında, sorunu gerçekten çözücü tedbirler almadığı gibi, AIDS hastaları için de herhangi bir tedbir almamaktadır. Bununla birlikte, Çin'deki AIDS vakaları ile ilgili özellikle son zamanlarda dünya kamuoyuna yansıyan bilgiler Çin Hükümetinin hastalığın yayılmasını önlemeye çalışmadığını, bilakis yetkililerin hastalığın yayılmasında aracı olduÄŸunu göstermektedir. AIDS'in artmasının sebeplerinin ilk sıralarında, halkın cüzi rakamlar karşılığında kanlarını satıyor olmaları ve bu kan alış veriÅŸinin son derece saÄŸlıksız koÅŸullarda gerçekleÅŸtiriliyor olması vardır. Çin makamları az bir para karşılığında vatandaÅŸlarının kanlarını almakta, ancak steril malzemelerin kullanılmaması bir facia ile neticelenmektedir. Halka şırınga başına 5 dolar karşılığında plazma hücrelerinin alınacağı ve kanlarının tekrar kendilerine verileceÄŸi vaat edilmektedir. Ancak sürekli aynı şırıngaların kullanılması yalnız AIDS'in deÄŸil, kan yolu ile bulaÅŸan daha pek çok hastalığın yaygınlaÅŸmasına neden olmaktadır.
Çin, Komünizmi Terk EtmiyorMao'dan sonra iktidara gelen Deng Xiaoping ülkenin içinde bulunduÄŸu durumu düzeltmek için birtakım ekonomik reformlara baÅŸvurmuÅŸtur. Pazar ekonomisinin komünizme uygulanmış bir türevi olan bu reformlar kısa bir süre için de olsa Çin ekonomisinde kısmi bir düzelme saÄŸlamıştır. Bugün de bu reformlar sayesinde Batılı ÅŸirketler Çin'de yatırım yapabilmekte ve özel ÅŸirketlerin aktivitelerine izin verilmektedir. (Aslında bu özel ÅŸirketlerin büyük çoÄŸunluÄŸu da PLA ortaklıdır ve yönetiminde generaller vardır). Bu manzara ilk bakışta bazı çevrelere, Çin'in artık Mao'nun öÄŸretilerinden iyice kopmaya baÅŸladığı ve demokratik bir anlayışın geliÅŸtiÄŸi kanaatini vermiÅŸtir. Ancak Çin'de son yirmi yıldır yaÅŸanan süreç biraz daha kapsamlı olarak incelendiÄŸinde, tüm bu sözde reform ve revizyonların, aslında daha köklü bir komünist rejim için bir hazırlık olduÄŸu rahatlıkla görülecektir. Nasıl ki Sovyetler BirliÄŸi'nin yıkılması, "Marksizm'in yanlış bir yorumunun çökmesi" olarak düÅŸünülüyorsa, hem Çin'deki hem de dünyanın çeÅŸitli yerlerindeki Maocular için Çin'in ÅŸu an içinde bulunduÄŸu sosyal çöküntü "uygulama yanlışı" olarak algılanmaktadır. Komünist ideolojiye göre ideal komünist toplum belli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizm yaÅŸanmalı, ardından sosyalizme, oradan da komünizme bir geçiÅŸ olmalıdır. İşte Çin'in bugünkü kapitalist görüntüsünün asıl nedeni, ideal komünist düzene ulaşılması için gösterilen bir çabadır. Üstelik Çin, çizdiÄŸi kapitalist tabloyu mümkün olduÄŸunca ekonomik alanla sınırlı tutmakta, siyasi alanda ise Maoizm'e baÄŸlılığını devam ettirmektedir. Ancak komünizme geçiÅŸ aÅŸamasının önemli bir adımı olduÄŸuna inandığı sosyalizm evresini gerçekleÅŸtirebilmek için komünist partiyi sosyalist bir parti olarak revize etmeye çalışmaktadır.
Üstelik Çin bugün, sosyalizme geçiÅŸ için gerekli görülen vahÅŸi kapitalist dönemi her yönü ile yaÅŸamaktadır. Gelir tablosundaki eÅŸitsizliÄŸin, iÅŸsizliÄŸin her geçen gün daha da artması, fakirlerin iyice fakirleÅŸip, zenginlerin daha da zenginleÅŸmesi ve tüm bunların sonucu olarak yukarıda da deÄŸindiÄŸimiz ahlaki çöküntü adeta Çin halkının "en iyisi Mao dönemiydi" demesini saÄŸlayabilmek içindir. Oysa insanlara alternatif olarak gösterilen Maoizm de çok büyük bir zulüm ve vahÅŸet rejimidir. Hatta Maoizm ardında bıraktığı milyonlarca ölü ile bir kan dökme kuyusudur. Yani bu ÅŸekilde insanlar bir zulümden kaçarken, baÅŸka bir zulmün tuzağına düÅŸecekler, gerçek huzur ve mutluluÄŸu asla bulamayacaklardır. Nitekim son zamanlarda Çin'de yapılan araÅŸtırmalar, Mao'ya olan ilginin halen yoÄŸun ÅŸekilde devam ettiÄŸini ve hatta halkın bir kısmının Mao dönemini tercih ettiÄŸini göstermiÅŸtir. 1970'li yılların sonunda baÅŸlayan kapitalist uygulamaların neden olduÄŸu belirsizlik ve çöküÅŸ, 1986 yılında baÅŸlayan öÄŸrenci olayları ile doruÄŸa tırmanmış ve 1989 yılında yaÅŸanan Tiananmen katliamı Mao'yu tekrar Çin'in gündemine sokmuÅŸtur. Atlantic Monthly dergisinin 1992 yılında yayınlanan bir sayısında Çin'in yeniden Maoizme dönüÅŸü ÅŸöyle aktarılmaktadır: Aslında geçtiÄŸimiz yılın sonundan itibaren Mao'ya karşı çılgınca bir ilgi tüm Çin'i sarıp kuÅŸatmaya baÅŸladı. Mao'nun bir uçtan bir uca Çin'e ismini kazıdığı, devrim karşıtlarını öldüresiye dövdüÄŸü ve hatta çıplak bedenlerine Mao isminin kazındığı Kültür Devrimi günlerindeki politik cinneti gibi olmasa da, Mao'nun Çin'de ÅŸu an yaygın bir etkisi var... Bu Mao sevdası karşısında devlet yayın organı olan Xinhua basımevi, Mao'nun tüm eserlerinin bulunduÄŸu yeni bir cildi 10 milyondan fazla bastı ve devlet bütçeli film ÅŸirketleri de yeni dram belgeseller hazırlıyorlar. Hatta 1991 yapımı "Mao Zedung ve OÄŸlu" filmi, özellikle Mao'nun insani yönleri olduÄŸunu vurgulayabilmek amacıyla duygusal öÄŸelerle süslenmiÅŸ. Filmde Mao'ya oÄŸlu Mao Arying'in Kore Savaşı'nda Amerikalılar tarafından vurulduÄŸu haberinin verildiÄŸi an da var. Mao'yu insanileÅŸtirme çabaları bu yıl da devam etti ve propaganda içerikli "Mao Zedung'un Hikayesi" kitabı piyasaya çıktı. 85 Günümüzde Çin'deki Mao propagandası hızla devam ediyor. Çin televizyonlarında, Mao'nun sözlerinin nerede ve hangi tarihte söylendiÄŸi konulu yarışmalar düzenleniyor, Mao posterlerinin sayısı artırılıyor, Mao'nun öÄŸretileri radyo ve televizyonlardan tekrar tekrar yayınlanıyor. Üstelik Çin halkının büyük çoÄŸunluÄŸu yıllardır kendilerine verilen telkinler neticesinde Mao'ya bir nevi kurtarıcı misyonu yüklemiÅŸ, hatta ona mistik bir baÄŸ ile baÄŸlanmış durumdalar. Pek çok Çinli Mao'nun kendilerini trafik kazalarından, kötülüklerden, hastalıklardan koruduÄŸunu düÅŸünüyor. Ancak Çinli yazar Jie Lusheng, Sun That Never Sets (Asla Batmayan GüneÅŸ) isimli kitabında baÅŸka önemli gerçeklerin de altını çizmekte. Jia'ya göre, Çin'in Mao'ya olan baÄŸlılığı, ülkenin daha istikrarlı gözüktüÄŸü ilk yıllara olan özlemin bir yansıması. Jia, lider eksikliÄŸinin, dejenere olmuÅŸ toplum hayatının ve suç oranlarının artmasının, Mao'ya duyulan özlemi de artırdığını yazıyor. Çinlilerin büyük kısmı, Mao'nun ideolojisinin hayat bulması ile, Çin'in üzerine yeniden güneÅŸ doÄŸacağını sanıyor. Bu tespitlerin de gösterdiÄŸi gibi, bugün Çin, komünizmden uzaklaÅŸmamakta, bilakis belirlenmiÅŸ bir süreç içerisinde komünizmin belki de çok daha katı bir formuna doÄŸru ilerlemektedir. Komünist ideolojinin bu ÅŸekilde canlı olması, DoÄŸu Türkistan üzerindeki baskıların da süreceÄŸi anlamına gelmektedir. Çünkü komünist ideolojinin İslam'a ve Müslümanlara bakışı her zaman düÅŸmanca olmuÅŸtur ve olmaya devam etmektedir. Çin'in "Terörizm" Aldatmacası11 Eylül 2001 tarihinde Amerika BirleÅŸik Devletleri'ne karşı düzenlenen büyük terörist saldırı, dünyadaki pek çok dengeyi deÄŸiÅŸtirecek yeni bir stratejik düzenlemeyi de beraberinde getirdi. ABD, ülkesini hedef alan uluslararası terörizme karşı global bir mücadele baÅŸlattı. Ancak bazı ülkeler, bu mücadeleyi istismar ederek, kendi çıkarları doÄŸrultusunda kullanmaya niyetlendiler. Bunların başında Çin geliyordu. ABD'nin terörizme karşı olan tepkisini, "Müslümanlara karşı bir savaÅŸ" gibi görmek ve göstermek isteyen Çin, Ekim 2001'de bir mesaj yayınladı. Mesajda, özetle, "Çin'in de DoÄŸu Türkistan'daki İslamcı teröristlere karşı Batı dünyası ile iÅŸbirliÄŸi yapmak istediÄŸi" söyleniyordu. Oysa Çin'in bu açıklaması apaçık bir çarpıtmadan ibarettir. Çünkü DoÄŸu Türkistan halkı, manevi deÄŸerlerine sahip çıkmanın, kültürünü ve örfünüyaÅŸatabilmenin, özgürce dinini yaÅŸayıp dilini kullanabilmenin haklı mücadelesini vermektedir. Ve bu mücadele uzun yıllardır, DoÄŸu Türkistanlı liderlerin sahip olduÄŸu saÄŸduyu sayesinde son derece demoktrat bir platformda yürütülmektedir. Bununla birlikte her toplumda olabileceÄŸi gibi DoÄŸu Türkistan halkı arasında da, ÅŸiddete eÄŸilimli kiÅŸiler veya gruplar bulunabilir. Ancak bu durum, DoÄŸu Türkistan'ın haklı bir mücadele yürüttüÄŸü gerçeÄŸini ortadan kaldırmaz. Bölgedeki gerçek terörist güç, bu kitap boyunca incelediÄŸimiz gibi, DoÄŸu Türkistan'daki mazlum Müslümanlara karşı uzun vadeli bir soykırım yürüten Çin yönetimidir. Bu gerçek, Batılı yorumcular tarafından da teÅŸhis edilmekte gecikmedi. Çin'in söz konusu propaganda giriÅŸiminin ardından The Washington Times gazetesinde (10/14/2001) Beware China's Ties to the Taliban (Çin'in Taliban'la Olan İliÅŸkilerinden Sakının) baÅŸlıklı bir makalesi yayınlanan Amerikalı eski senatör Jesse Helms bunlardan biriydi. Cumhuriyetçi Parti'den uzun yıllar Kuzey Carolina senatörlüÄŸü ve "Senato Dış İliÅŸkiler Komitesi" üyeliÄŸi yapan Helms, söz konusu makalesinde Çin'in ABD'yi ve Batı'yı yanına alma giriÅŸiminin ne kadar aldatıcı olduÄŸunu anlatıyordu. Afganistan'daki Taliban yönetimi ile Çin arasında çok yakın iliÅŸkiler olduÄŸunu anlatan Helms, Çin'in hem İslam'a hem de Amerika'ya düÅŸman olduÄŸunu ÅŸöyle belirtiyordu: ... Çin ve Amerika'nın terörizme karşı savaÅŸmakta ortak bir çıkara sahip olduklarına dair bir varsayım var. Ne kadar safça ve tehlikeli bir fantazi... Gerçekte, komünist Çin Hükümeti OrtadoÄŸu'daki tüm teröristlerle ve terörü destekleyen ülkelerle çok yakın iliÅŸkiler içinde... Amerika'nın terörizm ile mücadelesinde Çin ile ortak çıkarlar paylaÅŸtığını düÅŸünenler, büyük olasılıkla bu varsayımlarını, Çin'in Sincan bölgesindeki hayali Uygur terörizmi ile olan mücadelesine dayandırıyorlar. Böyle düÅŸünmek ahlaki bir felaket olacaktır, çünkü Uygurları bize düÅŸman olan zararlı fanatiklerle bir tutmanın hiçbir haklı yanı yoktur. Uygurlar, Pekin'in acımasız yönetimine karşı haklı bir özgürlük mücadelesi içindedirler ve bunu da büyük ölçüde barışçıl yollardan yürütmektedirler. Bu yüzden, büyük bir baskıya maruz kalmaktadırlar, Çin Hükümeti siyasi nedenlerle insanları tutuklamakta ve iÅŸkenceden geçirmekte, camileri yıkmakta ve barışçı gösteriler yapan insanların üzerine ateÅŸ açmaktadır. Hem stratejik hem de ahlaki olarak, Amerika BirleÅŸik Devletleri, Çin'i, terörizme karşı geliÅŸtirilecek bir çözümün parçası olarak kabul etmemelidir. Gerçekte, bizzat komünist Çin bu sorunun büyük bir parçasıdır." GörüldüÄŸü gibi, Kızıl Çin topraklarında yaÅŸanan gerçeklerin farkında olan Amerikalılar da, Çin'in DoÄŸu Türkistan'daki Müslüman Uygur Türkleri'ne büyük bir zulüm uyguladığını ve bu nedenle "terörizmin çözüm ortağı" deÄŸil, "terörizmin bir parçası" olduÄŸunu görmektedirler. Bu düÅŸünce artık pek çok Batılı tarafından paylaşılmaktadır. Bu haklı mücadeleden faydalanmak isteyen bazı ülkelerin giriÅŸimlerine karşı dikkatli olmak gerektiÄŸi farklı kiÅŸiler tarafından dile getirilmektedir. ÖrneÄŸin The Asian Wall Street Journal gazetesi editörlerinden Thomas Beal 5 Kasım 2001 tarihli yazısında ÅŸu gerçeklerin altını çizmektedir: Amerika'ya karşı gerçekleÅŸtirilen saldırılar karşısında Çin'in sergilediÄŸi sahte kızgınlık, bölgenin 18 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasını oluÅŸturan Sincan'daki Müslüman Türklerin milli ve dini deÄŸerlerine yönelik on yıldır devam eden baskıyı haklı çıkarmak için dünya çapında gösterilen tepkiyi nasıl kötüye kullandığını göstermektedir. Amerika'nın Usama Bin Laden'e karşı yürüttüÄŸü kampanyayı destekleyerek ya da en azından buna karşı çıkmayarak BaÅŸkan Jiang Zemin'in umudu Çin'in insan hakları ihlallerini eleÅŸtiren Batı'nın sempatisini kazanabilmekti. Bush hükümeti, Çin'in kendi içindeki ayrılıkçı hareketleri Amerika'ya karşı düzenlenen saldırı ile eÅŸ tutması giriÅŸimini kesinlikle red etmeli. Uluslararası terörizme karşı baÅŸlatılan savaÅŸ kapsamında Çin'in DoÄŸu Türkistan'daki Müslümanlara eziyet etmesine açık veya kapalı destek olmamalı. Yazısının devamında komünist Çin yönetiminin DoÄŸu Türkistan halkına yaptığı büyük zulme yer ayıran Beal, bu baskının hala devam ettiÄŸini söylüyor. Beal yazısını ÅŸu sözlerle bitiriyor: ... Amerika Pekin'in Uygurlara karşı iÅŸlediÄŸi suçlara ortak olmamalı. Çünkü Uygurlar Amerika'nın neden terörizme karşı mücadele ettiÄŸini en iyi anlayan halklardan biri..." Türkiye olarak bizim de Çin ile olan iliÅŸkilerimizde bu gerçeÄŸi göz önünde bulundurmamız, DoÄŸu Türkistan'daki soydaÅŸlarımızın ve dindaÅŸlarımızın haklı mücadelesine diplomatik kanallardan destek olmamız gerekmektedir. Çözüm Yolu Darwınizm'in Temel Dayanaklarının Ortadan KaldırılmasıdırKitabın buraya kadar olan bölümlerinde sık sık Çin vahÅŸetinin felsefi temelinde Darwinizm ve materyalizm olduÄŸunu vurguladık, komünizm ile Darwinizm arasındaki ittifaka deÄŸindik. BaÅŸka çalışmalarımızda incelediÄŸimiz diÄŸer pek çok örnek de, Darwinizm'in ortaya atıldığı günden beri tüm dünyayı bir savaÅŸ ve çatışma alanı haline getirdiÄŸini, ırkçılığı ve etnik temizlik giriÅŸimlerini körüklediÄŸini ortaya koymaktadır. Peki Darwinizm'le savaÅŸ arasındaki baÄŸlantı nedir, nasıl olmaktadır da Darwinizm insanları anarÅŸi, kaos ve çatışmanın içine çekebilmekte, insanların bunları olaÄŸan karşılamasını saÄŸlamaktadır? Bu soruların cevabını kısaca ÅŸu ÅŸekilde maddelendirebiliriz: â—‰ Darwinizm'in çarpık görüÅŸüne göre insan tesadüflerin eseridir ve bir tür geliÅŸmiÅŸ hayvandır. Dolayısıyla insanın saldırganlık, acımasızlık, ÅŸiddet gibi hayvani tavırlar göstermesinde bir sakınca yoktur. Ayrıca insan tesadüflerin eseri olduÄŸuna göre bu tavırları nedeniyle kimseye karşı da sorumlu deÄŸildir. Hiçbir bilimselliÄŸi olmamasına raÄŸmen yazılı ve görsel basında toplumlara sürekli bu telkinin verilmesi, eÄŸitim kurumlarında bu safsatanın adeta ispatlanmış bir gerçek gibi sunulması, insanların farkına varmadan Darwinizm'in büyüsüne kapılmalarına neden olmaktadır. Bu durumda insanları sevgiye, ÅŸefkate, merhamete ve fedakarlığa yöneltecek bir öÄŸe kalmamakta, insanlar doÄŸal olarak suça, ÅŸiddete ve kötülüÄŸe yönelmektedir.
â—‰ Darwinizm ve materyalizm insanlığın ilerlemesinin çatışmaya dayalı olduÄŸunu öne sürer ve her türlü çatışmayı över. Bunun bilimsel bir gerçekmiÅŸ gibi öne sürülmesi ve tarih boyunca çeÅŸitli devlet adamları, yöneticiler ve askeri yetkililer tarafından da dile getirilmesi, ardında milyonlarca ölü, on binlerce sakat kalmış insan, harap olmuÅŸ ÅŸehirler ve ülkeler bırakmıştır. İki dünya savaşını geride bırakan insanlık günümüzde de, Darwinizm'in çatışmayı öven ve ilerleme için bir zorunluluk gibi gösteren telkinleri nedeni ile kavgalar, çatışmalar, anarÅŸi ve terör ile boÄŸuÅŸmaktadır. â—‰ Darwinizm'in temel öÄŸretilerinden birisi de "ancak güçlü olanın ayakta kalabileceÄŸi" iddiasıdır. Bu çarpık fikre göre güçsüzler ve zayıf olanlar ezilmeye ve yok olmaya mahkumdur. YaÅŸamı bir mücadele sahası olarak gören ve güçlü olanın acımasız olduÄŸu müddetçe ayakta kalabileceÄŸini savunan Darwinizm'in bu mantığına göre her türlü haksız rekabet makul karşılanmalıdır. EÄŸer yaÅŸam bir mücadeleden ibaretse, ayakta kalabilmenin tek yolu olabildiÄŸince savaÅŸmak ve kendini koruyabilmek için bu savaÅŸta acımasız olmaktır. GörüldüÄŸü gibi Darwinizm bireyleri ve toplumları acımasızlığa ve zalimliÄŸe yönelten, savaşı bir tür biyolojik zorunluluk olarak gören, kan dökmeyi, acı çekmeyi ve çektirmeyi geliÅŸme olarak deÄŸerlendiren ve tüm bunların deÄŸiÅŸmez birer "doÄŸa kanunu" olduÄŸunu düÅŸünen bir ideolojidir. Bu düÅŸünce yapısının bir devletin resmi ideolojisi haline geldiÄŸinde nasıl bir devlet terörü ortaya çıkacağı ise açıktır. İşte bu nedenle Darwinizm'in fikri olarak çökertilmesi ve ortadan kaldırılması, bu çatışmacı ve kan dökücü felsefenin ve çeÅŸitli uygulamalarının da ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bunun için bir yandan Darwinizm'in karanlık yüzü tüm insanlara deÅŸifre edilmeli, öte yandan da insanların Allah'ı tanıyıp O'na iman etmeleri için gayret gösterilmeli ve toplumlara gerçek din ahlakı anlatılmalıdır. Allah insanlara her koÅŸulda adaleti ayakta tutmalarını, barış sever ve hoÅŸgörülü olmalarını, dünyada karmaÅŸa ve bozgunculuk çıkarmamalarını emretmektedir. Bu nedenledir ki, din ahlakının özü insanlar arasında barış, huzur ve güvenliÄŸin saÄŸlanmasıdır. Vahye dayanan her üç İlahi din de (Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam) çatışmaya ve ÅŸiddete karşıdır. Dolayısıyla, Darwinist felsefenin reddedilmesi ve yerine din anlakının hakim olması, insanlar arasında nefret, kin ve catışma yerine sevgi, merhamet, hoÅŸgörü, ve affediciliÄŸin yerleÅŸmesi anlamına gelecektir.
Dipnotlar74. New York Times, Patrick E. Tyler, Concerning Liberties, Chinaise Free to Prosper But That's All, 30 Mayıs 1997 75. James Conachy, Victims' Families Campaign for Reassessment of Tiananmen Square Massacre, WSWS (World Socialist Website), 14 Temmuz 1999 76. Foreign Affairs, Andrew J. Nathan, The Tiananmen Papers, Ocak-Şubat 2001 77. Asiaweek, Jonathan Mirsky, Revolution's Dark Legacy, cilt 27, no 2, 19 Ocak 2001 78. James Conachy, Ten Years Since The Tiananmen Square Massacre, WSWS, 4 Haziran 1999 79. James Conachy, Victims' Families Campaign for Reassessment of Tiananmen Square Massacre, WSWS, 14 Temmuz 1999 80. Carol Divjak & James Conachy, Fifity Chinese Children Killed in School Fireworks Explosion, WSWS, 14 Mart 2001 81. Carol Divjak & James Conachy, Fifity Chinese Children Killed in School Fireworks Explosion, WSWS, 14 Mart 2001 82. Carol Divjak & James Conachy, Fifity Chinese Children Killed in School Fireworks Explosion, WSWS, 14 Mart 2001 83. Berly Maurice, A Glimpse of Working Conditions Being Created By Capitalism in China, WSWS, 11 Ekim 2000 84. Berly Maurice, A Glimpse of Working Conditions Being Created By Capitalism in China, WSWS, 11 Ekim 2000 85. Atlantic Monthly, Orville Schell, Once Again Long Live Chairman Mao, Aralık 1992 |